tag:blogger.com,1999:blog-40321008241580748772024-03-13T05:33:31.720-07:00Pınar Sur WebSiteAnonymoushttp://www.blogger.com/profile/12613485142142713356noreply@blogger.comBlogger22125tag:blogger.com,1999:blog-4032100824158074877.post-3045303491097145742018-05-08T00:35:00.002-07:002018-05-08T00:35:46.646-07:00Sizin Eşiniz de Kral mı?<div style="margin: 0cm; text-align: justify;">
<span style="color: black; font-size: 13.5pt;"><br class="Apple-interchange-newline" /><br />Çok sık gittiğim bir pastane vardır Erenköy’de. Çocuğunun oyun sahasının olduğu güzel bir duraktır anneler için. Keyifle oturup az da olsa kendine özel bir zaman yaratmak, kahveni yudumlarken bir gözünle de çocuğunu izlemek en büyük kaçış ve konfordur her anne için.<o:p></o:p></span><o:p></o:p></div>
<div style="margin: 0cm; text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="margin: 0cm; text-align: justify;">
<span style="color: black; font-size: 13.5pt;">Bol güneşli bir gündü o gün. Şansım yaver gitti, bahçede boş masa yakalayabildim. Bir sürü çocuk ve onlara bir şekilde dokunan anneleri vardı. Kimi sesiyle, kimi eliyle. Yani ortam yeterince neşeli, yeterince meşguldü. Herkesi izlemek, herkese bakmak, baktığını görmek çok heyecanlıydı. Ben de hazırdım.<o:p></o:p></span><o:p></o:p></div>
<div style="margin: 0cm; text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="margin: 0cm; text-align: justify;">
<span style="color: black; font-size: 13.5pt;">Bayılırım yan masada olup da konuşan insanlara kulak kabartmayı. Konu çocuksa, hele konuşan bir anne ise tabi. Her konu bir deneyim, her konu bir öğretidir. Aynı konu da olsa, farklı yaşayanların beni hep arttırdığını bilirim. Dinlerim.<o:p></o:p></span><o:p></o:p></div>
<div style="margin: 0cm; text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="margin: 0cm; text-align: justify;">
<span style="color: black; font-size: 13.5pt;">Arka masamda oturuyordu şık ve bir o kadar da bakımlı hanım, bahsettiğim gün. Zaman zaman gördüğüm bir sima idi. Kulağıma gelen o cümle ile kafamı çevirip baktığımda farkettim ve hatırladım. “Senin gibi bir prensese yakışmıyor” dedi sitemkar, biraz da vurgulu bir ses tonuyla. Sinirli ve kızgın olmak duruşuna uygun olmadığı için, duygularını çokça uyandırmadan söyledi söyleyeceğini. O yüzden döndüm ben de. Göz göze gelip tebessüm ettikten sonra, küçük kız çocuğuna çevirdim kafamı. En az annesi kadar şık bu küçük hanım, sonraki konuşmalardan anladığım kadarıyla seneye okula gidecek ve sanırım 5 yaşlarındaydı.<o:p></o:p></span><o:p></o:p></div>
<div style="margin: 0cm; text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="margin: 0cm; text-align: justify;">
<span style="color: black; font-size: 13.5pt;">Uzun siyah saçları itina ile taranıp ortadan ayrılmış ve taşlı tokalarla tutturulmuştu. Ayak bileklerine kadar uzun çiçekli elbisesi ve rugan çizmeleri ile çok şıktı. Belli ki oyun parkı için oldukça fazla olan bu kostüm başka bir plan için giyilmişti diye geçirdim içimden. Yanılmışım. Beni asıl meraklandıran, kızını bir prenses gibi gören annenin, yakıştıramadığı şeyin ne olduğu idi. Sonradan anladım. Üstüne döktüğü meyve suyu eteğini ıslatmış ve annesi kirlenen elbise ile dolaşılamayacağı fikrini sürekli söyleyip, bunun bir prenses için uygun olmayan bir vaziyet olduğunu iletiyordu. Defalarca.<o:p></o:p></span><o:p></o:p></div>
<div style="margin: 0cm; text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="margin: 0cm; text-align: justify;">
<span style="color: black; font-size: 13.5pt;">Konuşmalar buradan sonra gidilecek başka bir yerin olmadığı fikrini de veriyordu. Kafamı, kızımın kaydıraktan yüz üstü kaymaya, hatta kayarken de en sevdiği kahraman tarzan gibi bağırmasıyla çevirdim. Anladım ki benim bakışlarım bu masada çok kalmış. Asıl önemlisi de bir prensese yakışmayacak olan bu sahne ile ne kızım bir prenses ne de ben bir kraliçe olabilirmişim. İkinci kez göz göze geldiğimizde, yüzümde bir prenses yetiştirememiş olmanın hicabı vardı. Hemen çevirdim bakışlarımı. Daha önce de defalarca tanık olduğum prenses ve prensler geldi gözümün önüne. Bu minik kız da onlardan biriydi.<o:p></o:p></span><o:p></o:p></div>
<div style="margin: 0cm; text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="margin: 0cm; text-align: justify;">
<span style="color: black; font-size: 13.5pt;">Geldiğimden beri annesi ve annesinin bir arkadaşı ile masada oturan ve onların sohbetleri ile etrafta koşuşan çocukların gürültülerini dinleyen bu küçük kızı, kolundan tutup kaçırmak istedim, çocuklu bir başka bahçeye. Bilmediği çeşmelere. Duymadığı hayvan seslerine. Önce elbisesini çamurlamak, sonra rugan çizmelerini atmak ve onu çimenlere teslim etmek istedim. Çıplak ayaklarıyla gezsin istedim. Annesine de giderken bir not bırakmaktı gayem. Merak etmeyin kızınız bir çocuk olarak emin ellerde, biraz çocukluk yapıp kaçıyoruz. Mutluyuz.<o:p></o:p></span><o:p></o:p></div>
<div style="margin: 0cm; text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="margin: 0cm; text-align: justify;">
<span style="color: black; font-size: 13.5pt;">Çocuk hep kaçmaz mı zaten. Ben kızımla ne zaman sokağa çıksam, onun elimi tutup 5 adım attığımızı hatırlamıyorum. Çocuk hep kaçar, iki adım öteye, iki ağaç sonraya, bir araba arkasına, bir duvarın dibine. Çocuk işte. Kaçar. Özgürlüğüne kaçar. İnadına kaçar. İçindeki büyüğe, dışındaki çocuğa kaçar. Kirlenir. Kirlendikçe coşar. Elleri hep silinir. Islanmadan su içilip, lekelenmeden yemek yenir mi? Yerden alınan fındık. Ter içinde oturulan yemek sofrası. Sormak istedim. Sizin çocuğunuzun çorabı delinmedi mi hiç?<o:p></o:p></span><o:p></o:p></div>
<div style="margin: 0cm; text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="margin: 0cm; text-align: justify;">
<span style="color: black; font-size: 13.5pt;">Hayat bir çocuk için dört nala geçen zaman değil miydi zaten. Yakalayamadık çocukluğumuzu. Kaçırdık çocuklarımızı. Demedik mi ne çabuk büyüdün diye? Biz neyi erteledik de sonra kazandık, kaç ertelediğimiz zamana kavuştuk. Kavuşamadıklarımıza alıştık. Biz ne yaşıyorsak ona alıştık. Biz farkına varınca bitmişti. Biz bitmesin dediklerimizi görmedik. Hepsini gömdük.<o:p></o:p></span><o:p></o:p></div>
<div style="margin: 0cm; text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="margin: 0cm; text-align: justify;">
<span style="color: black; font-size: 13.5pt;">Çocuğunu prenses gibi yaşatan bir annenin, ona prenses gibi bir hayatı garanti etmekten başka bir şansı var mı? Peki ona kendisinden başka herkesin de bir prenses gibi davranmasını sağlayacak kadar sihirli bir gücü. Kralın adamları olacak etrafında, atlı arabası, kat kat elbiseleri, meyve sularını odasına getiren sevimli dadısı.<o:p></o:p></span><o:p></o:p></div>
<div style="margin: 0cm; text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="margin: 0cm; text-align: justify;">
<span style="color: black; font-size: 13.5pt;">Herkes çocuğunun mutlu, herkes çocuğunun neşeli, değer bilen insanlarla beraber olmasını istediği kadar, refah ve ferah içinde olmasını tabi ki ister. Ama, ‘ama’ ile başlayan yüzlerce örnek ve yüzlerce deneyim ile özen içinde ve doğanın dışında yetişen çocukların, ne kadar çok şeyi kaçırdığını görüyoruz. Hiçbir anne çocuğunun bir gün başka sokaklarda, başka apartmanlarda, başka plakalı arabalarda, hatta çoğu annenin dilini bilmediği diyarlarda, kendinden uzak bir hayat yaşayacağını hesaba katmıyor. İşte orada hesap el değiştiriyor. Koşullar rugan ayakkabılı zamanlardan çıkıp, karşına ödeyemeyeceğin veya nasıl ödeyeceğini bilemeyeceğin bir hesap ile geri dönüyor. Biri diyor ki git şu kapıyı çal. Babam arar diyemiyorsun. Diğeri diyor ki, git bunu yarına yetiştir gel. Kalk anne, kalk, sabaha az kaldı diyemiyorsun. Zaten diyecek bir annen varsa da yanında, neyi tamamlayacağını bilmiyor. O sadece prenses yetiştirmekten haberdar. Daha da kötüsü ise, yetiştirmen gereken bir şeyin olmaması, ertesi günün istediğin saatine kurman keyfini. Sana kalmış. Yani zaten her şeyinin olması ve senin o her şeyinin üzerine, sadece nefes almakla tamamlayacağın bir hayatının olması. Bir gün geliyor ki, insanı robota çeviren bu sahiplik kendi nefesinde boğuyor insanı. Soluk alamıyorsun.<o:p></o:p></span><o:p></o:p></div>
<div style="margin: 0cm; text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="margin: 0cm; text-align: justify;">
<span style="color: black; font-size: 13.5pt;">Kim çocuğunun her acısında yanında olabilme garantisi verebiliyor. Bu güvence ile yetişmeye alışmış bir çocuk bir gün annesini kaybettiğinde, eteğindeki lekeleri temizlemek için biraz büyümüş olmuyor mu? Bir gün okuyacağımız, horlayan bir adam ile uyumaya çalışan prensesin, öpsem de kurbağa olsun temennisi bence komik olmayacak.<o:p></o:p></span><o:p></o:p></div>
<div style="margin: 0cm; text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="margin: 0cm; text-align: justify;">
<span style="color: black; font-size: 13.5pt;">O güne dönecek olursak. Yaşları 2 ile 10 arası değişen bir sürü çocuk vardı bahçede. Bir de prenses. Bütün çocuklar sonsuz bir coşku ile vakit geçiriyorlardı, zamanı bilmeden. Her anne dudağından, yapma kızım, koşma oğlum, acıktın mı diye sesler geliyordu. Ben duyuyordum. Garipsemiyordum. Garipsemememi de garipsemiyordum. Tek alışamadığım, o küçük kızın 1 saattir aynı masada oturması ve bir film izler gibi etrafa bakması, bir eli ile aklına geldikçe lekeli eteğini kapatmasaydı. Ve bir de madem prensestin, neden köşkünde kalmadın, buradasın sorusunun yanıtıydı bilmediğim.<o:p></o:p></span><o:p></o:p></div>
<div style="margin: 0cm; text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="margin: 0cm; text-align: justify;">
<span style="color: black; font-size: 13.5pt;">O küçük kız çocuğunu prenses yapan veya bir başka çocuğu prens yapan tüm steril annelerin en büyük korkusuydu bir bahçeden elma çalmaları. Biliyorum. Ama belki de bu korkuda dip dibe durdukları başka ortakları da vardı. Tarafsız değildi bu duruşlar. Koruyucuları vardı. İşte bu yüzden, tam da kızımın yakın arkadaşının gelip, birbirlerini görür görmez sarılıp, yerde yuvarlanmaya başladıkları anda, üçüncü kez göz göze geldiğim bu hanıma sormak istedim. Sizin eşiniz de kral mı?<o:p></o:p></span><o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/12613485142142713356noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4032100824158074877.post-79126406572275248342018-05-08T00:34:00.002-07:002018-05-08T00:34:51.487-07:00Soğuktan Yanmış Çocuk<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<br class="Apple-interchange-newline" /></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
Kapıya kadar geldiysen çıkarsın dışarı. Ayakkabını giy. Adımını at. Çocuğu kap. Zafer senin. Hadi iyi gezmeler.<o:p></o:p></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
Çocuk doğduğundan beri aynıdır bu sokak kokulu, yani dış cephe kaplamalı programlar.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>En küçüğü 1 günlükken başlar, büyüklüğünü ilan edene kadar sürer.<o:p></o:p></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
Diyeceğim şu ki. Bir çocuk dışarı çıktı mı, her kafadan ses de çıkar. Kışın çıkıyorsa çocuk donar. Yazın çıkıyorsa yanar. Ben anladım ki, biz ilkbahar çocukları doğurmuşuz. İki mevsim arası dört duvar.<o:p></o:p></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
Bir çocuk anne-babasıyla dışarı çıkacaksa, bir ton kişi vardır müdahil olan. Büyükler. Komşular. Akrabalar. Her birine yanıt yetiştiririz. Bizden hızlı konuşanlara, ya boyun eğeriz, ya da nanik der, arkamızı döneriz. Ha bunu sadece başkaları yüzünden mi yaparız. Hayır tabi ki. İnsanız, zaaflarımız var, korkularımız var,<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>bir sürü çocuk yetiştirmemişiz, kendi çocuğumuz çok özel, aman bir şey olmasınla başlar beyin tırtıklamaları, ben dikkat edeyimle devam eder. Ama sonrası bilinmez ki, çocuk bihaber büyür. Kara bastı mı çığlık atar, ayakkabısına kaçınca su, ağlamaya başlar.<o:p></o:p></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
1 günlükken başlar demiştim ya. Yapmadım mı? Yaptım. Ama çok şükür erken fark ettim ve 6 aylık kızımı o yüzden buz gibi sulara bırakıverdim. Alıştı. O yüzden şimdi iki şeyi üst üste giyse içinden yanardağlar fışkırıyor, yanakları kızarıyor.<o:p></o:p></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
Deli bağlar gibi bağlarız çocuğu daha ilk günden. Çocuk ağırlığından fazla giyinir. Yüzüne kapatılan örtülerle nefes alabilmesinin tek nedeni, çocuğa olan aşırı düşkünlüğümüzü, arada örtüyü kaldırıp, ah canım benim ne de güzel uyuyor diye göstererek, içeriye hava girmesini sağlamaktır. Aslına bakarsanız çocuk uyumuyordur. Bayılmıştır.<o:p></o:p></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
Geçen bir hastanenin çocuk bölümüne gelen kadının muhtemelen içinde çocuk olduğunu düşündüğüm ana kucağını, bekleme salonundaki masaya koyup, eline aldığı dergiyi karıştırmasıyla bastı içime fenalık. Çocuk içeride. Kim bilir ne zamandır. Üstünde battaniye. Uçmasın diye de gergin tutturulmuş tül gibi birşey. Gözüm takıldı. Kaldım orada. İşlemim bitti, eve gideceğim, oturdum ben de koltuğa. Karşısına. Merak ediyorum. Bu çocuğu görmem lazım. Acaba birileri bir yerde kronometre mi tutuyor? Acaba çocuğun annesi içinden yüze kadar mı sayıyor? Acaba çocuğun babası gelip kahraman mı olacak? Yoksa kadın çanta yerine ana kucağı mı taşıyor? Açsana kadın örtüyü. İçeriye yağmur mu yağıyor derken, kadın bir anda dergiyi masaya bırakıp ayağa kalkıyor. Hah diyorum rekor kırıldı, kitaba geçti, bakıyorum, kadın bunalmış, ceketini çıkarıyor. Ve ben oradan ardıma bakmadan kaçıyorum. Evet kaçıyorum. Çünkü bana bu eziyet fazla geliyor. Bu şimdi korumacılık mı?<o:p></o:p></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
Çocuk doktoru bana daha ilk gün şunu demişti. Sen nasıl üşüyorsan, o da üşür, sen nasıl terliyorsan o da terler. Yani giyim konusunda deli olma. Onu koru, kolla ama kendinden farklı düşünme. Yazın da öyle. Önlemini al, güneşin altında bırakma ama güneşle de tanışmasını sağla. Bu işin uygun zamanları yok mu? Biliyoruz. Uzmanlar her gün anlatıyor.<o:p></o:p></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
Şimdi kış zamanı ya. Konuya biraz da o yüzden girdim. Etrafım, sadece gözü gözüken çocuklarla kaplıyken, yazmak istedim. Çocuk donsun hasta olsun demiyorum. Ama çocuk bir üşüyebilsin yahu. Şöyle bir anda içi ürpersin. Sonra gidip elini ateşe tutabilsin. Kalorifere dokunabilsin. Dokunduğunda keyif alsın. Ellerini birbirine sürtsün, kırmızı burnunu avuçlarının içine alıp, bir hoh desin.<o:p></o:p></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
Biz her<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>şeyi abartmakta ve kendine özgü doğrular geliştirmekte çok başarılıyız. Banane diyorsun, bir şey söylesen ters cevap alırsın diye. Oturuyorsun ama görüyorsun gözünün önünde bir şey ters. Bir arkadaşım parktan eve dönünce çocuğunun kıyafetlerini çıkarmak için 10 dakika harcamıştı. En son ulaştığı atlet ise ter içindeydi. Dönüp çocuğa o kadar koşup, zıplarsan böyle olursun demişti. Hadi oradan dedim gülerek, soğuktan yanmış çocuk. Ne kadar kolay yükleriz, karar aşamasında olmayan bir çocuğa, kendi kararlarımızın sonuçlarını.<o:p></o:p></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
Kimse çocuğunun hasta olmasını istemez tabi. Bunun için özel çaba da harcamaz. Ama bazen ne kadar özen gösterirsen göster, çocuk mikrobu alabiliyor. Fazla ya da az giyindiği için değil, belki de başka bir çocuğun, belki de olur olmaz fazla fazla öpen bir büyüğün kendisinden. Ama biz suçlu bulmayı başarıyoruz. Kadın diyor ki kızına. Bu çocuğu sokağa çıkarmasaydın, hasta etmezdin. Kadın da kendini suçlu gördükçe daha da üzülüyor, biraz hava alsın istedim demekle yetiniyor. Ama diğer kadın daha da bastırıp, havayı daha güzel havada aldırsaydın. Kimse demiyor ki, yahu bu çocuk, hasta da olur. Olmaya da bilir. Bazen çocuk sıcacık havada bile terler, öksürmeye başlar. Bezginleşip, yatağa düşebilir. İşte o zaman kadın diyor ki kocasına. Aman çocuğu bizimkilere bırakalım, bir de hasta masta ederiz gittiğimiz yerlerde, milletin ağzını çekemeyeceğim.<o:p></o:p></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
Başkalarına ne deriz. Başkaları ne der. Çocuğunu hasta eden anne olmak istemez psikolojisiyle, çocuklar bahara kadar salonda oyalansın. Ben çadır da kurarım iki koltuk arasına.<o:p></o:p></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
İşte evlere kurulan çadırlarla çocuklar kampı, çadır altında halı, yanında televizyon, önünde soyulmuş armut olarak algıladı. O yüzden duvarda yürüyen çocuklar türedi. Ben kalorifer borusuyla tavana kadar tırmanıp, anne bak maymun gibi olabiliyorum diyen bir kız çocuğunun annesiyim. Garip geliyor ama gerçek bu. Şimdi ben bu enerjiyi koltuk tepelerinde, masa üstlerinde, mutfak tezgahlarında harcatarak eşyanın tabiatına da haksızlık etmeyecek miyim. Her zaman dışarı çıkardım. Soğuk, kar, yağmur bize bariyer yapmadı. Yapmasın diyenleri dinledim. Yeteri kadar giydirip, yeteri kadar zaman içinde. Çok da iyi oldu. Tersi olsa, maymun gibi olabilen çocuğun başka yetkinlikleri de ortaya çıkabilirdi soğuk üfleyen havalarda. O çeşitli yetkinlikleri görmeyi seçmedik.<o:p></o:p></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
Çocukken çok severdim mevsim kartlarını. Üstündeki renkli renkli resimlere bakmayı. Her mevsime uygun koşulları okumayı. Şimdi de öyle değil mi? Çocuklara dört mevsim olduğunu anlatırız. İlkbahar, Yaz, Sonbahar, Kış. Anlatırız da, çocuklarımızın soğuk havalarda giysin, ayakları üşümesin dediğimiz botları hiç kirlenmez. Yağmur çizmeleri çamurlanmaz. Onlar alışveriş merkezlerinde şık bir takı olur ayaklarında.<o:p></o:p></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<br />
<div style="text-align: justify;">
</div>
<br />
<div class="MsoNormal" style="-webkit-text-stroke-width: 0px; color: black; font-family: Times; font-size: medium; font-style: normal; font-variant-caps: normal; font-variant-ligatures: normal; font-weight: 400; letter-spacing: normal; orphans: 2; text-align: start; text-decoration-color: initial; text-decoration-style: initial; text-indent: 0px; text-transform: none; white-space: normal; widows: 2; word-spacing: 0px;">
<div style="text-align: justify;">
<div style="margin: 0px;">
Şöyle bir kar yağsa. Çıksak. Parça parça düşen tanelere doğru açsak ağzımızı, kapasak gözümüzü. Kendi etrafımızda dönsek. Dolsa ağzımıza karlar. Hemen erise.<span style="mso-spacerun: yes;"> <span> </span></span>Kahkahalarla gülsek. Kollarımızı açsak. Kocaman sarılsak kara. Tuttuğumuz gibi yerden alsak. Fırlatsak yan tarafa. Şöyle bir yağmur yağsa. Ahmak olsak, yine de kaçmasak. Plastik çizmelerimizle bassak sulara. Sıçrasa üstümüze. Kapatsak şemsiyeyi. Kahkahalarla gülsek. Şöyle bir soğuk olsa. Şöyle bir rüzgar. Bütün çocuklar camdan bakıp, kış gelmiş, artık dışarı sarkıtamayacağız ayaklarımızı, ellerimizi, kollarımızı, hayallerimizi deyip, kendilerini hikayelerindeki gibi kış uykusuna yatan ayı zannetmeseler.<o:p></o:p></div>
</div>
</div>
Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/12613485142142713356noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4032100824158074877.post-46022967206889347882018-05-08T00:33:00.005-07:002018-05-08T00:33:59.739-07:00Dünyayı Flu Al<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<br class="Apple-interchange-newline" /></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
Acaba 6 yaşındaki çocuk, arkadaşlarına, rokfor peynirli kanepeyi tattınız mı derken, arkadaşı da ona gujer ve mokka daha lezizdi mösyö diye mi cevap veriyor diye meraklanmadım değil. Şatoda yaşayan, kökleri kraliyet ailesine uzanan, zaten dadısının sabah kahvaltısında tartine ekmeği arasına emmantel peyniri ile beslediği çocuklardan bahsetmiyorum.<o:p></o:p></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
Çok istenir oldu her özel günü farklı kılmak, farklı yaşamak ve yaşatmak. Aslına bakarsanız yaşatmak. Yaşamayı ertesi güne saklıyoruz. Ertesi gün yaşıyor çoğu kişi. Çünkü<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>verdikleri davetin kokuları ve konuşmaları ertesi gün düşüyor postalarına. Ay ne güzel olmuş. Ay ne şıktı etraf. Ay harika bir pasta idi. Ay her detay çok iyi düşünülmüştü. İşte onlar o anda başlıyorlar koltuklarına yayılıp, zaferi kutlamaya.<o:p></o:p></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
Düğünden bahsetmiyorum. Çocuk yaş gününden bahsediyorum. En son bir arkadaşımın bizzat katıldığı, 5 yıldızlı bir otelin salonunda öğleden sonra içkili kokteyl ile şekillendirilen ve detaylarını duydukça gözlerimin açıldığı bu davete şaşkınlığım gölge düşürürdü kesin. Arkadaşım ise, o kadar alışmış ki, çocuğunun arkadaşlarının yaşgünüleri, onda acaba sıradaki nasıl olacak beklentisini doğurmuş. Ona sordum, sen bu salona nasıl gireceksin diye. Öyle ya, buranın davetlisi bir gün davet eden olacaktı kendi salonuna. Bilemiyorum dedi, düşünerek.<o:p></o:p></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
Neden birşeyleri basit yaşayamıyor, neden her sahiplendiğimiz şey için hep bir şeyleri geçme, hep birilerini yenme gayreti içinde kararlar veriyoruz. Oysa en düşünülmesi kolay ve en sade olacak olan bir davet değil midir çocuk yaşgünü. Bir pasta, çokça gürültü, büyüklerin sevgi dolu bakışlarından öte ne olabilir ki başka süs.<o:p></o:p></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
Yaşgünü bir sosyalleşme ve geniş kitlelere yayılma eğilimi içinde yaşanıyor çoğu zaman. Buna itirazım yok. Kalabalık aileler, eşler, dostlar mekanı gürültülü hale getirebilir. Getiriyorsa da ne güzel zaten. Herkes sevdiği insanın yanında yer alırmış sözünden yola çıkarsak, senin için birilerinin orada, o istediğin yerde olması çok nazikçe. Ama ben hep birşeyleri katlama merakı içindeki davetlerin çocuk organizasyonlarına da yansımasını kaldıramıyorum. Çocuğun bu beklenti eşiğinde ne kadar hızla tepelere çıktığını görmemelerini ve çocuklara aslında ne kadar büyük kötülük yapıldığını da anlamıyorum. Kuzey yaşgününü, Kerem gibi parti evinde yapamasa üzülecek mi? Annesi kocasına dertlenecek mi? Daha az mı eğlenecek? Yaşgünü daha mı az hatırlanacak?<o:p></o:p></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
Yaşgünü kesinlikle kutlanmalı. Kişi senede bir gün kendine ait olan bu günü, sevdikleriyle beraber, yaşına bağlı olarak, gerek yemek yiyerek, gerek eğlenerek, gerek sohbet edip, gerekse de bir pasta keserek anmalıdır diyorum. Pasta da değil, hatta son zamanlarda mum simgesi oldu bu özel günün. Çünkü herkes her an pastaya hazırlıklı olmadığı için, bir kurabiyenin üstüne, bir dilim kekin üstüne, hatta bazen bir meyvenin bile üstüne iliştirip bir mumu, dilek tutmak isteyebiliyor. Ne güzel anılmak, ne güzel özel bir günü bir anlığına da olsa kucaklamak.<o:p></o:p></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
Bizim aile de öyledir. Minik bir bebekten, en yaşlı dedemize kadar, mutlaka bir telefon, bir hatırlama yaşatılır gün sahibine. Bu insanı mutlu eden ufacık bir şey bile olsa, çok önemlidir. Kişi düşünüldüğünü hissederse, düşünmeyi, değer verildiğini hissederse değer vermeyi öğrenir. Büyük paketler, küçük paketler değildir her zaman sözkonusu olan. Ama bir çocuğun hakkıdır, kurdelelerle sarılmış bir kutuyu merakla açması. Ona bu şansı vermek ne zordur, ne de pahalı. Yani dünyadaki en kolay şey, bir çocuğu mutlu etmektir. Ama maalesef bir çocuğu mutsuz etmek de o kadar kolay olmuştur artık.<o:p></o:p></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
Minik minik yapılan köftelerin üzerine koyulan kürdanlar gördüm. Kürdanların üstüne Mira 3 yaşında yazılıp, yapıştırılmış etiketler gördüm. Kürdanlar biterse diye, tabağın yanına mekan sahibinin koyduğu kürdanlar etiketsiz diye kızan anneler gördüm. Bu anneleri taklit eden kızlar gördüm. Kağıttan tacı yırtıldığı için yaş günüm olmasın diye ağlayan çocuklar gördüm. Zeynep’in yaşgününe palyaço gelemediği için, harçlığını biriktirmeye karar vermesini gördüm. Kaan’ın pastası büyük olmayınca mumu üflememesini gördüm. Bunlardan daha fazlasını gördüm. Bunlardan çok daha fazlasını duydum.<o:p></o:p></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
Masalarımız vardı vitrinlerin önünde. Büyük masalarımız. Üstünde pohaçalar, pudra şekerli tartlar, limonlu kakaolu kekler, patates salatası, kurabiyeler ve ev yapımı pasta olurdu. Mevsimine göre bazen çilekli, bazen böğürtlenli, bazen muzlu. Ya çikolatalı ya beyaz kremalı.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Ama çok leziz, çok güzel. Akrabalar, kuzenler, arkadaşlar. Hep bir arada. Evde. Salonda. Herkesin kendisine bir yer bulduğu, kiminin yere, kiminin sandalyeye oturduğu, sandalyesinin tüllerle kaplı olmadığı, birazdan kapı çalınıp içeriye örümcek adamın girmediği evler vardı. Evler vardı, sarı ışıkları yanardı akşam olunca, ama anneler sohbete devam eder, çocuklar gelen oyuncaklarla oynar, ilerleyen saatlerde babalar katılırdı.<o:p></o:p></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
İmkanlar arttıkça, kazançlar çoğaldıkça, hizmetler evlerin dışına çıktıkça, tercihler de kendi yerlerini değiştirebiliyorlar. Aslına bakarsanız, eğer imkan var ise, annenin de bir anlamda bu özel günde hizmet görmesini, çocuğuyla bu günü yaşamasını, gelen dost, akrabalar ile sohbet etmesini kesinlikle bir şans olarak görüyorum. Çünkü bu karmaşa, çoğu zaman insanın neyi, nasıl yaşadığını fark ettirmiyor. O yüzden bardağına çay koyan, çayına şeker tutan, boş tabağını önünden alan birilerinin olması çok güzel. İşte çocuğuna sarılıp, kameraya gülümseyebilirsin, çünkü yorgun değilsin, güzel çıkacaksın.<o:p></o:p></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
Anlamadığım şu. Bütçe arttıkça, organizasyonun derecesinin de artması. Neden büyük imkanlara sahip bir insan, bir çocuk yaşgününe inip, parasını bozduramıyor. Bir çocuk yaşgününde herşeyi basit düşünemiyor. Neden ne kadar fazla, o kadar iyi olduğunu sanıp, çocuğuna öyle yetmeyi tercih ediyor.<o:p></o:p></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<br />
<div style="text-align: justify;">
</div>
<br />
<div class="MsoNormal" style="-webkit-text-stroke-width: 0px; color: black; font-family: Times; font-size: medium; font-style: normal; font-variant-caps: normal; font-variant-ligatures: normal; font-weight: 400; letter-spacing: normal; orphans: 2; text-align: start; text-decoration-color: initial; text-decoration-style: initial; text-indent: 0px; text-transform: none; white-space: normal; widows: 2; word-spacing: 0px;">
<div style="text-align: justify;">
<div style="margin: 0px;">
6 yaşındaki bir çocuğa yapılan yaşgününün şekli itibariyle, anne ve babasının ileride onun için planladığı düğünün detayları beni hayal dünyama itiyor. Güzel de kurarım vesselam. Çocuk olmama gerek yok. Bu hayal için zaten o çocuk da çoktan büyüdü. Çok da şey istiyor. Diyor ki ayın yüzeyinde fotoğrafçıya, “dünyayı flu al, bizi netle, instagrama koyacağım.”<o:p></o:p></div>
</div>
</div>
Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/12613485142142713356noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4032100824158074877.post-3077853656093420232018-05-08T00:33:00.002-07:002018-05-08T00:33:02.894-07:00Netimiz Sınırsız<div class="MsoNormal">
<br class="Apple-interchange-newline" /></div>
<div class="MsoNormal">
“Pembe kedi desenli tablet var mı” der kadın, garsona. Garson da “3 numaralı masa kullanıyor, ama birazdan kalkacaklar. İsterseniz onlar gidene kadar beyaz ayılı olanı vereyim” diye karşılık verir. Kadın kocasını dürter, “ay sana buraya gelmeyelim dedim, bunların hizmetleri iyi değil, şuraya bak, kalp şekilli tablet bile yok, artık modası geçmiş gonca modeli var” diye dertlenir.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Abarttığımı sanıyorsunuz değil mi. Hayır abartmıyorum. Bir müddet sonra artık restoranların oyun odaları gibi, oyun kasaları olacak. Ve o kasalarda tüm çocukların ezbere bildiği oyunların yüklü olduğu tabletler yer alacak. Çocuklar nasıl belirliyorsa gidilecek yeri, tabletler de çekecek ebeveynleri, sanki bir oyun salonuna gidiyorlarmış gibi. Çocuk annesine diyecek, “orası son oyunları indiriyor, hem şarj derdi de yok, her masanın altında priz var”, babası sevinecek, “iyi oldu bu iş ya, şarjıyla uğraş, son oyun satın almasıyla uğraş, bir de elektrik faturası var, süper süper, gidelim de biraz deşarj olalım.”<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Nereye gitsem, özellikle akşam yemeklerinde, çocukların hadi kalk anne, hadi sıkıldım anne, hadi yiyin<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>de gidelim anne, dediklerini duymuyorum. Hatta tam tersi, hadi oğlum kalk gidiyoruz artık, bari giderken elinden bırak şunu dediklerini sıkça duyar oldum. Çocuklar kendilerini oyalayacak, vakitlerini geçirecek tek amaçlı malzemeyi bulmuşlar. Oynamak. Zaman geçiyor evet. Anne baba da rahatsız edilmiyor. Onlar dost sohbetlerinde şen kahkahalarını savuruyorlar. Saatler geçiyor ama hala yapılacak bir sürü dedikodu var. Arada göz ucuyla masaya yumulmuş dünya zekisi çocuklarına bakıyorlar. Keyifleri yerinde. Bir kadeh daha sipariş ediyorlar. Dünya zekisi diyorum. Çocuk zeki. Diyor ki kadın “vallahi biz bir şey öğretmedik, nasıl da kullanmayı biliyor şuna bak, anam bunlar doğuştan zeki” Bu çocukların doğuştan zeki olduğuna ben de katılıyorum da, sonradan zeki kaldıklarına inanmıyorum. Çocuklar aptallaşıyor. Çocuklar robotlaşıyor. Konuşmayı unutuyor, hayatın, oyunu kazanınca çalan müzikten ibaret olduğunu sanıyorlar. Müzik bitiyor çocuk buğulu gözlerle anlam aramaya başlıyor. Çocuğa soruyorsun, Ali naber, nasılsın? Ali suratına bakıyor. Annesi dürtüyor, oğlum cevap versene. Ali gene cevap vermiyor, annesi cevap veriyor. “Bunların aklı fikri oyunda, bak sen buna bilmem neyi sor, bülbül kesilir.” Ayol ben ne yapayım öyle bülbülü, çocuk iyiyim teyze, sağol demeyi beceremiyor daha. Hayır anneler de bir garip olmuş, normal olmayanı normal gösterir durumdalar. Bu çocuk arkadaşlarına, akrabalarına, öğretmenlerine veya yolda giderken karşılaştıklarına bak nasıl bahçeler, evler, apartmanlar yapıyorum, ne yaratıcıyım diye sonuçlarını mı söyleyecek. Bu sonuçları konuşurken ne akıllı çocuk mu olacak. Hep derim, dünyanın en iyi okullarını bitirse ne olur bir çocuk, gidip bir bakkaldan ekmek almayı beceremiyorsa.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Ben sabah kahvaltısını yaptıktan sonra eline tabletini alan ve akşam yemeğinde masaya oturmayıp, oyununun daha bitmediğini söyleyen çocuk biliyorum. O çocuğun annesini biliyorum. O çocuğun babasını biliyorum. Ve her ikisinin de bu durumdan şikayetçi olduğunu biliyorum. Bizim en iyi becerdiğimiz şey. Şikayet etmek. Çocuğundan yaşlısına harikayız bu konuda. Ama biri çıkıp da çözüm şu demeye ya korkuyor, ya çözüme inanmıyor. Çünkü bu şikayet kendini tekrarlıyor, hatta kendine yeni şikayetler doğuruyor, çünkü aynı anne baba çocuğunun tablet modelini bir üste çıkarıyor. O yüzden çocuklarının olası ruh hali durumlarından dert yananlara söyleyecek çok şey buluyorum.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Komşularımız olacak ileride, geçmişte bir fincan maya için yoğurt var mı diye kapılarını çaldığımız. Soracağız onlara, yeni versiyonu yükledilerse bu akşamlık bize verebilirler mi tabletlerini. Merak etmesinler, şarjını biz doldururuz. Komşular da gelmesin, herkes kendi evinde pijamasını giysin, çayını demlesin, görüntülü sohbet ederiz. Sohbetimiz, ay pardon netimiz sınırsız.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Neden birşeylerin sınırlarını çizemiyoruz. Neden tabağımıza az alıp yiyemiyoruz. Neden 10 dakikalık kestirmeyi akşama kadar uyumaya, neden bir iki kadehi sarhoş oluncaya kadar doldurmaya devam ediyoruz. Herşeyi sonsuz doyana kadar yaptığımız için, karşımıza çıkan her yeni şeye de böyle bağlanıyoruz işte. Teknoloji ise hele sözkonusu, onun girdabı daha da büyük. Herkes içinde.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Çoooookkk uzun süren hafta sonlarımız vardı. Anneannemizle, babaannemizle geçirilen. Ağacına tırmandığımız meyvelerimiz, gece 12 olunca biten televizyonlarımız. Sessiz sinemalarımız. Adam asmalarımız. Kelime oyunlarımız. Sabah kahvaltılarımız. Kalabalık sohbetlerimiz. Aynı yatakta yattığımız kuzenlerimiz. Sadece özel günlerde alabildiğimiz pastalarımız. Et bebeklerimiz. Kasetlerimiz. Yani kısacası oyalanacağımız bir sürü az şeyimiz. Daha mı az zekiydik. Evet daha az şeyden haberdardık ama zaten onlar yoktu. Olmadıkları için biz de az mı olduk. Az mı kaldık. Az mı doyduk, az mı mutlu olduk.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Keşke her çocuğun çimene basma, her çocuğun toprağı eşme şansı olabilse. Bahçede büyüyen çocukların ellerinde oyalanacakları ne kadar yaşamsal şey var ise, onu hayatın robotik düzeneğinden uzaklaştırıyor bu kesin. Ama ben şunu da biliyorum ki, çocuk bildiğin bir hamurdur, ona ne verirsen o şekle girer. İster onu yuvarla üstüne yumurta sür, ister süsle saç örgüsü yap. Herşey anne ve babada biter.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Dönelim tablet çılgınlığına. Çoğu insan çocuğunun eksik kalması, bilinmemezlik içinde olmasından korktuğu için bile bile bu kötülüğü yapar. Çünkü kimse altta kalmak istemez, Nesrin hanımın oğlunda olana, kendi çocuğunun iç geçirerek bakmasına tahammül edemez. Biz kendi tahammül edememezliğimiz içinde tahammülsüz çocukların ebeveynleri olmayı seçiyoruz. Sonra da atıyoruz çantamıza cüzdanımızdan önce tabletleri, çıkıyoruz dışarı. Nereye gidersek gidelim, nasılsa bizi rahatsız edecek bir çocuk olmayacak. Çocuk da bir nevi tablet olmuş zaten, çantada taşıyoruz.<o:p></o:p><br />
<div>
<br /></div>
</div>
Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/12613485142142713356noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4032100824158074877.post-89107984300247520262018-05-08T00:29:00.002-07:002018-05-08T00:29:50.762-07:00Uçan Araba İcat Ediyor<div class="MsoNormal">
<br class="Apple-interchange-newline" /></div>
<div class="MsoNormal">
Babalar çalışmasa da yine aynı olurlar mı diye düşünüyorum. Ya da babasına göre değişir diye bir cümle kurayım da, alınan olursa, bu cümlenin içine soksun kendini. Her evde yaşanıyor bu. Baba daha mı az seviyor. Yooo. Daha mı az düşünüyor.Yooo. Daha mı az sahipleniyor. Yooo.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Kadın da çalışıyor, adam da çalışıyor günümüzde. Sanırsın ki, kadın işine hiç konsantre olmuyor, masaya oturmaya gidiyor, iki lak lak, Leyla hanımla bir kahve, bir kek tarifi, yeni müdürün dedikodusu, iki mail ile günü bitiriyor, baba isesanırsın havada uçan araba icat ediyor, sun roof’u olsun mu diye iyileştirmeye açık alan çıkmış, onu tartışıyorlar. Kafa olmuş duman, gözler fer fecir, yaka baş ayrı yönlerde, sanki apartmana girerken saldırıya uğramış. Suratı dersen asıklık mastırı yapıyor. Ağzından düşen ilk kelime yorgunluk üzerine kurulmuş tez başlığı, detaylar ise tezin hipotezleri. Mutlaka kabul görüyor. Jüriden de geçiyor.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Bu görüntü, her kademedeki adamda var. Hani derseniz, ama adamlar kadından daha iyi kariyer bantında, sorumluluğu ve stresi fazla. Yok öyle değil. Adam memur da olsa böyle, genel müdür de olsa böyle. Bu işin aralığı yok, hepsi aynı noktadan alıyorlar davranış modellerini. Çocuk koşuyor kapıya, “aaababam gelmiş” diyor. Suratta bir gülümseme ve tebessüm çok şükür var, çocuğu şöyle bir kucağa alıp pışpışlama da işin olursa iyisi, olmasa da şaşırılacak birşey değil.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Adam kavgalı değilse hatun kişisi ile, ona bir selam çakar, oturur koltuğuna. Öpeni öper, öpmeyeni belli eder. Yeni moda bu. Sevdiğini söylemez ama belli eder. “Seninki nasıl belli ediyor” diye sordu kadın diğer kadına. “Benimle haftada en az 4 gün sevişmek istiyor” dedi kadın. “Bu seni sevdiğini mi gösteriyor, biraz da kendisi için bir şey yok mu” dedi diğer kadın. Neyse, bu konuyu sonra yazacağım. Kadınlar da bir hoş. Sevdiğini gösterme şekline verilen örneğe bak. Desene her akşam gelir, nasılsın der, günün nasıl geçti der, gelir sarılır, yoruldun mu diye sorar vs desene.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Dönelim bizim konumuza. Adam eve gelir. Bugün var ya ile başlayan akşam muhabbeti, iş hayatının adama getirdiği en kötü anları ve hep onun başına gelen kötü senaryoları ile devam eder. Bu kısa konuşma sonrası adam eline, daha atmam gereken çok maillerim var diye notebook’unu alır ve o gece bir müddet sona erer.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Kadın eve kocasından önce gelmiş, çocuğuyla ilgili günü dinlemiş, onunla oyun oynamış, yemeğini yedirmiş ve sohbet etmiştir. Kocasının maillere döndüğü süreçte çocuğunu yatırma aksiyonuna geçmiş, gün içinde yaşadığı tüm olayları bir köşeye bırakmak zorunda kalmıştır. Mutfağa girmiş, yemeği ayarlamış, çamaşırlara bakmış, çocuğuyla oynamış, çocuğunu yıkamış, çocuğun ertesi gün giyeceği kıyafetleri ayarlamış, ödevleri var ise birlikte bakmışlar, bilmem kimin yaşgünü organizasyonu için ne yapacaklarına karar vermişler, yani hediyeyi de secmislerdir.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Çocuk süt ister, anne koşar. Tam oturmuş daha makale başlığını okumadan çocuk ağlar, anne kalkar. Yemeğini ağzına anne tıkar. Poposunu anne yıkar. Kıyafetini anne giydirir. Soran olursa da cevabı nettir. “Ee Can annesini istiyor” Ee Can annesini nasıl istemez. Gece karanlıkta onu görüyor. Uykudan uyanınca onu görüyor. Mutfakta annesinin arkası dönük tezgaha doğru. Babası iki tabak taşıdığında “bugün iş yok mu” diye soruyor.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Adamların kötü niyetli olduğunu düşündüğüm için söylemiyorum. Öyle bir pay biçilmiş ki, nerdeyse koca pastadan bir lokma düşmüyor babaya. Genetik mi, öğretilen mi, güdüsel mi bilmiyorum, her evde senaryo az veya çok aynı çalışıyor. “Demettt koş, Ege düştü” diyen baba tanıyorum. O babayı çok da seviyorum. Çok da iyi bir adam. Ama iki metre uzağında düşen çocuğu için, ortam dışında olan eşine seslenebiliyor. O eş de gelip, “aaa Egecim, iyi misin, bir yerin acıdı mı” diyebiliyor. O da alışmış, garip gelmiyor. Sanki biz, bize okutulmuş görevlerimizle bir nevi robotlar misali piyasaya sunuluyoruz. Kimimiz fabrika ayarlarına dokunulmadan yaşamaya devam ediyor, kimimiz de, arıza yapıyor.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Baba geliyor akşam eve. Çocuk daha iki yaşında. Durdan anlamaz. Sustan anlamaz. Yaptan anlamaz. Almış eline arabasını fırlatıyor sağa sola. Babası diyorki, “ne laftan anlamaz çocuksun sen, iyice şımarmışsın”. Anne bakıyor, acaba evdeki diğer çocuğa mı diyor diye. Yoo diye düşünüyor, o içeride yarınki matematik sınavına çalışıyor. Sonra baba kalkıyor, alıyor yerden arabayı, çocuğa doğru eliyle sallayarak, “ben sana yapma demedim mi” diye bağırıyor. Çocuk ağlıyor. Annesine koşuyor. Anne ayağa kalkıyor.“Bana bak, zaten şu çocuğu akşamları kafanı kaldırdığın işinin arasında görüyorsun, bu zamanı da tahammülsüzlüğünle ona bağırarak mı geçireceksin.” Hele bunu diyen anne bir de ev hanımı ise, arkasına ekliyor. “Bu çocuğu 24 saat gören benim, benim tahammülümün kalmaması lazım, sen kime bağırıyorsun öyle.” Ee şimdi bu çocuk kakası gelince babasını çağırır mı? Bu diyalog pastadaki son lokmayı da anneye kazandırdı. Anne aldı kiloları yine.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Kızmasın babalar, herkes misafirlerin yanında en mükemmel taraflarını gösterirler ya da herhangi yönlerini mükemmel gibi gösterirler ya, izlendiğini bilmeyen etrafınızdakilere şöyle bir bakın yürürken. Şu haftasonu genellikle babalarıyla olan çocukları gözlemliyorum da, evet istisnalar yok değil doğru, ama hangi baba çocuğunu salıncakta tek eliyle sallıyorsa diğer eliyle de mesajlarına bakıyor. Ya da pusetiyle itiyorsa, telefonuyla konuşuyor. Bir an bu bir klasik diye geçiriyorum içimden ama sonra geliyor aklıma. Adam haklı ofisten mail gelmiş. Sun roof emniyet kurallarına uymuyormuş.<o:p></o:p><br />
<div>
<br /></div>
</div>
Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/12613485142142713356noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4032100824158074877.post-17621671088078438452018-05-08T00:28:00.005-07:002018-05-08T00:28:51.599-07:00Şehriye Olan Erkek<div class="MsoNormal">
<br class="Apple-interchange-newline" />“Yemezsen arkandan ağlar kızım, sonra da seni getiren leylekler alır, polislere verirler” deyip kahkaha atmak istiyorum. Gerçekten bunları söyleyen ebeveynlerin zamanla bunlara inandıklarını düşünüyorum. İnansınlar zaten, bunları söyleyerek çocuklarından daha akıllı olduklarını düşünmesinler. Bazen hiç düşünmeden, bir anda ağzından çıkıveriyor tüm palavraları. Hiç tekledikleri de olmuyor. Her duruma, her koşula karşılık bir anda konuşuveriyorlar. Hem de bu insanlar okumuş yazmış ve bilgi, kültür seviyesi yüksek insanlar. Yani aşağısını eleştirsen yukarısı var, yukarısını eleştirsen aşağısı kurtarıyor. Ama sonuçta leylek ile polis işbirliği içinde hikayelerinde buluşuyor işte.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Evet hepimiz bir şekilde böyle büyüdük, bunları duyduk. Yaşadık. Yaşatıldı. Bizim jenerasyon zaten nasıl büyüdü ben de şaşırıyorum. Şimdiki bu kadar itina ve özenin dışında büyüyen bizler, neden eksik kaldık veya neydi bizi koruyan bazen düşünüyorum. Ama ya şimdi. Her bilgiye bu kadar kolay ulaşılan bir iletişim ağında yaşarken, her bilginin bu kadar hızla yayıldığı bir ortamda bulunurken hala bazı şeyleri görüyor ve yaşıyor olmak beni şaşırtıyor, güldürüyor ve bazen de kızdırıyor.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
İnsan çocuğunun sahibi midir ve her türlü davranış ve şekli istediği şekilde verir mi, vermeli mi acaba gibi bir savı düşünmekten kendimi alamıyorum. Her şeye karışan, meraklı bir tip olmak istiyorum bazen. Susmamak, sana ne diyenlere inat konuşmak istiyorum. Bazılarının bilmemezliklerini, bazılarının bilip de kolaya kaçmışlıklarını yüzüne vurmak istiyorum zaman zaman. Onları aşağılamak veya ben bilirimi oynamak değil amacım. Her söylediğini duyan, onu hafızasına yazan, içinde hisseden ve öğrendiklerini davranışlarına çeviren küçük bir çocuğa sarılmak için yapmak istiyorum. Abartma desinler istiyorum. Gerek kalmıyor. Her karşılığım, karşılıklı çünkü.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Küçük pembe yalanları duymadan büyüyen ya da bu küçük pembe yalanları kullanmadan çocuk büyüten ebeveynlerin olduğunu sanmıyorum. Hepimiz öyleyiz. Benim söylemek istediğim, çocuğa anlamsız, manasız, saçma ve gerçek olmayacak bilgiler iletip, ona inanmalarını beklemek ve onları öyle yönlendirmek. Bir çocuğa yemeğini yemezsen arkandan ağlar diyen bir anne, sonrasında çocuğunun çok akıllı olmasından bahsedebiliyor ya da çok duygusal bir çocuk olduğunu söyleyebiliyor. Çocuğa olmayan bir şeyi zorla inandırıp, sonra da onun duygusallığını izlemek nasıl bir psikoloji bilemiyorum. Düşünsenize çocuk, tabağındaki yemeği yemezse hep bir şeyleri üzeceğini düşünecek, istemediği her şeyi yapma zorunluluğu hissedecek. Bir bilene sormuşluğum yok, ama bunu bilmek için de uzman olmak gerekmiyor. Ağzında lokması kocaman olmuş, çevire çevire yutamayan çocuğun suratındaki ızdırap, doymuşluk o kadar bariz ki, o tabağındaki köfte üzülmesin diye kendine eziyet ediyor ve annesi de köfte çöpe gitmeyeceği için ıslık çalıyor. Hele ki yediği şey pilav ise,<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>ben bu kadar çok çocuk istemem diye çocuk habire daldırıyor kaşığı. Böyle bir şey var mı? “Bir kız bir erkek çocuğum olsun diye iki tane bıraktım” diyor çocuk. Annesi de nerden biliyorsun ya ikisi de kız olursa diyor. Yok diyor çocuk, şehriye olan erkek.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Yapılan yönlendirmeler ve karşılıklardaki en iğreti olduğum şey ise, çocuğun bir yere çarpması veya düşmesi sonucu, hep suçlu olan masa, sandalye, duvar ve parkelerin olması. Konuşamayan, hissedemeyen, dokunamayan yani kısacası canlı bile olmayan eşyalara duygu veya davranış nasıl yüklenir ki. Çocuk her kafasını çarptığında kapıyı döven baba, büyüdüğünde de başkalarını mı dövecek. Çünkü bu çocuk öyle veya böyle, bir şeylere çarpacak büyüyünce. O zaman hep suçlu ve dövülmesi gereken karşı taraf mı olacak? Al çocuğu yerden, çok mu ağlıyor, sarıl ona, oğlum doğru yürüsene, bak burada kapı var de, geç. Kapı, baca dövme seremonisi de nedir?<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Çocuğun kandırılma fikri bana çok adil gelmiyor. 3 yaşında kızım var, daha bir gün bile yapılacak olandan farklı bir şey söylediğimi hatırlamıyorum. Kızmasına, ağlamasına veya başka bir tepki göstermesine aldırmadan. Çünkü günü kurtarmak için yapılan her şeyin bir alışkanlığa dönmesine ve sonrasında onun bana karşı olan güveninin azalmasını görmeye katlanamazdım. Kaldı ki, kandırıyorsam, bir gün kandırılmayı da öğretiyordum ona. Bu benim için büyük bir tehlikeydi her zaman.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Kahve içersen arap olursuna gülüyorsun da, uyumazsan öcüler gelir sözü beni daraltıyor. İnsan çocuğunu olmayan soyut ama korkunç ve kötü olduğu varsayılan bir şey ile korkutup, tehdit eder mi? Onun, o korku içinde mışıl mışıl uyuyacağını düşünüp, onu öcünün kucağına teslim edip, bir an evvel uyusa da, televizyondaki bilmem ne programını izlesem moduna geçer mi? Doktoru da korku konularına ekleyip, yapılması sağlığımız için gerekli olan iğneyi veya başka bir uygulamayı çocuğun gözüne, aklına soka soka çıkarır mı? Bir gün birisi “yemeğini yemezsen annen seni doktora götürür, bak iğne yaparlar” dedi, o anda çok da aç olmayan kızıma. Hemen bu cümlenin altını doldurmak istedim, göz göze geldiğim kızım için. “Yemeğini yemez, gıdanı alamaz olursun, vücudun yorgun düşer hastalanırsın diye doktora gitmek zorunda kalırız, yoksa durup dururken doktora gitmeyiz, zaten iğne de bizi hastalıklardan korumak için yapılır, hiç de kötü bir şey değildir” dedim. “Zaten buna da ihtiyaç yok, sen yemeğini şimdi yemezsen, sonra yersin” diye de ekledim. Kızım anladı. Sarı yelekle sarılığın geçtiğini düşünen insanlar varken, aslında kendi iğnemizi evde yapabiliriz demek istiyor bazen insan. Biz ne bilmiş insanlarız diye de eklemek istiyorum.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Neden korkularla tanıştırıp, neden korkularla ikna yolunu seçiyoruz. Çünkü birini ikna etmenin en kolay yolu onu korkutmaktır. Onu tehdit etmektir. Ve biz de elimizde bize sonsuz derecede inanan çocuğumuzu kolaycılığımızla kandırıyoruz. Bu çoğu zaman içinde bulunduğunuz anı kurtarsa da, ileride çocuğunuzun başka soruları ve davranışları karşısında, başka palavralar bulmaya sevk ediyor insanı.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Bir de polislerin mevcut aile düzenine olan bir müdahalesi var ki, çocuklar kendi iç dünyalarında bu mesleği nereye koyuyor görmek isterim. Geçen önümden yürüyen bir bayan balon isteyen çocuğuna, polis arabasını gösterip, polisler var bak, hemen gidelim, şimdi alırsak kızarlar dedi. Çocuğun o masum, o şaşkın, o anlamaya çalışır suratındaki ifade karşısında kendi kendime gülen deli oldum cadde ortasında. Belki acelesi var, belki üstünde para yok ya da evdeki bir sürü balona bir yenisi eklemek istemiyor ama bu kadarına da pes.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Çocukları hep duygularından yakalıyoruz. En hassas yerinden. Annesinden mesela. Senin annen olmayacağım diyor kızdığı oğluna. Çocuk yıkılıyor, gözleri doluyor. Pipisinin düşeceğini sanıyor başka çocuk gene söz dinlemezse. Öpeyim geçsinle kandırıyor, leylekli masallarla avutuyoruz. O yüzden çocuk acaba ben iyi bir çocuk değil miyim, iyi olmak için ne yapmalıyım, ailemi nasıl mutlu etmeliyim diye kendine sorular soruyor. Çünkü hala şirinleri görememiş. Ama onları görmenin iyi bir çocuk olmaktan geçtiğini söylemiş hikayeler hep ona.<o:p></o:p><br />
<div>
<br /></div>
</div>
Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/12613485142142713356noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4032100824158074877.post-77066564838237335202018-05-08T00:28:00.002-07:002018-05-08T00:28:06.770-07:00Çay Molalı Kaçamaklar<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<br class="Apple-interchange-newline" /></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
İlk yazımda bahsetmiştim size, birkaç yıldır eşiyle baş başa vakit geçiremeyen ve bunu bir serzeniş olarak değil, fark ediş olarak anlatan bir arkadaşımdan. Yani en kötüsünden. Yani kimsenin halinden şikayetçi olmamasından, sadece bu durumu fark ediyor olmasından. Söylemiştim orada da. Bu fark ediş, onları o gece yemeğe çıkartmıştı.<o:p></o:p></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
Çocuk olunca, hayatın tüm dinamikleri yer değiştirdiği gibi, evdeki roller, evdeki görevler, işleyiş ve bir nevi çırpınış da farklılaşabiliyor. Çok kişilik yaşamlar giriyor hepimizin hayatına. Yeni yüzler, yeni işler, yeni konular ve sorunlarla karşı karşıya kalıyoruz. Bakıcılı bir hayatın –ki bu konuyu başka bir yazımda uzunca anlatacağım, değişik safhaları ile büyüklerin baktığı çocukların farklı duruşları hayatımızda yerini alıyor. Bundan sonra yalnız değiliz. İki kişi değiliz. Tek kişi hiç değiliz.<o:p></o:p></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
Çoklu yaşam, filmlerdeki gibi neşeli olmuyor çoğu zaman. Alt kattan hadi kahvaltı hazır diye yukarı bağıran birileri, biraz para versene diyen küçük kardeş de yok. Çocuklu yaşam hayatımıza birçok güzel ve sevimli duyguları getirirken, başka duyguların da çoktan yerini alıyor. Başka bir şey çocuk. Bambaşka bir şey. Yerine hiçbir şeyin konulamadığı, hiçbir kimse ile kıyas kabul etmediği. Her şey çocuk. Her duygu. Her his. Her davranış. Her yaşam. Tarifi yok. Tasvir edilen bir durum da mümkün değil. Kısacası her şey çocuk.<o:p></o:p></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
Bu kadar güzel bir varlığın dünyamıza girerek, bizi bambaşka duygular içinde yaşatıyor olması, sanırım başka güzellikleri veya yanımızdaki başka hisleri ertelememize yol açabilmekte, çoğu zaman hissettiklerimizi hatırlamamız için bir şeylerin bizi dürtmesine sebep olabilmektedir. Bu işin doğalıdır. Her evde senaryo aynıdır. Ama direnç boyutları farklılık göstermektedir.<o:p></o:p></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
Eskiden sarıla sarıla yattığın eşinle uykunuzu, ağlama sesiyle o minik bebek bölecektir elbette. Yatağa geç gelecektir kadın, hatta çoğu zaman gelmeyecektir belki de. Sütünü verirken veya bazen sağarken bulacaktır eşini, bir kapı arkasında, bir kanepe üstünde. Bir gece önce saat başı uyanan kadını, ertesi gün koltukta sızarken, mutfakta kahve yaparken bulabileceğiz. Gaz sancıları ile geceler geçiren. Kabızlık sorunu yaşayan çocuğuna zeytinyağı olsam diyen kadın var. Diş çıkarırken anne de huysuzlaşabiliyor, adam diyor şu kadın da dişlerini bir dökse. Çocuk yürüyor. Çocuk koşuyor. Altına yapıyor. Düşüyor. Ateşi çıkıyor. Konuşuyor. Katı mamaya geçiyor. Çiğnemeyi öğreniyor. Çocuk büyüyor. Büyüyor. Yani bu günler geçiyor. 24 saatlik mesai değişiyor. Direnç gösteren herkes kazanıyor.<o:p></o:p></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
Dediğim gibi, geçiyor. İnsan hayatında hep bir şeylerin dönemleri olur. Okul hayatı dönemdir. İş hayatı dönemdir. Flört hayatı dönemdir. Nişanlılık dönemdir. Ve bu dönemlerin içinde uzunlu kısalı başka dönemler de vardır. Olacaktır. Ama hepsi geçicidir. Süreklilik ilişkinin kendisindedir. Bunu başarabilen herkes yola devam eder. Bu her ilişkide böyledir. İş ilişkisinde bile, karşılıklı anlayış ve birbirlerine verilen zaman, kazancın sebebidir. Evlilikler de böyle. Eğer kişi önemsendiğini, değer verildiğini hissediyorsa, birçok şeyi zamana bırakabilir, birçok şeyi görmeyebilir, çantasını hazırlayıp gitmek aklına gelmez.<o:p></o:p></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
İşte çocuklu yaşamda da, bir başkalaşım yaşayan kadın ve erkek için yaşam, dirençler içinde geçmek zorundadır. Hayat müşterek olmakla beraber, çocuğun doğumuyla, erkeğe farklı sorumluluklar, farklı görevler düşmektedir. Çünkü kim ne derse desin, bir çocuğun bakımında, yetişmesinde ve büyümesinde, annenin rolü fazlasıyla ortadadır. Bu özel dönem, çeşitli zorlukları, farklı beklentileri ve hiçbir zaman eskisi gibi olmayan zamanlarıyla karşılıklı anlayış, karşılıklı sevgi içinde geçmek zorundadır. Kadının sorumluluklarına bir nebze de olsa yardımcı olan veya olmaya çalışan eşi gören bir kadın, her zaman verici olmaya devam edecektir. Çünkü kopuş, hiçbir zaman tek taraflı olmamaktadır. Karşılığını alamayan herkes birbirinden uzaklaşmaya mahkumdur.<o:p></o:p></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
Bir kadının bebeğiyle yoğun bir zaman geçiriyor ve eşiyle uzun zamandır konuşamıyor bile olması, kendisinin algılayış alanında olmayabilir. Burada babalara çok önemli görevler düşmektedir. Bir kadın için, 1 saatliğine bir yere çıkıp, hava almak, bir kahve içip sohbet etmek bile çok önemlidir. Kadının mutlu olmasının formülleri büyük matematik problemlerine benzemez. Çok basittir ve çok açıktır. Mutlu olmak isteyen bir kadın, çok çabuk, çok kolay mutlu olabilir. Dışarı çıkamayan, bebeğini bırakamayan bir kadına gelecek, yeni bir eşya, onun düşünüldüğüne dair en güzel örneklerden birisidir. Uzun zamandır kiloları yüzünden kendini güzel görmeyen kadına verilecek güzel bir bluz. Dışarı çıktığında boynuna atacağı şık bir eşarp. Uzun zamandır istediği o taşlı yüzük. Veya çocuğunun her dakikasını dondurmak için alınan bir kamera. Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür. Örnekleri ucuzlatmak da mümkündür. Ayakları üşümesin diye eşinin aldığı çorap o kadar hoşuna gitmiş, onu o kadar duygulandırmıştı ki, arkadaşım, o çorabı hala saklar.<o:p></o:p></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
Bizde adet genelde bebek için alınan hediyelere yöneliktir. Zıbını gelir, mendili gelir, hırkası gelir, şapkası, montu, şortu ama şu dünya güzelini 9 ay karnında taşıyan anneciğe de bir şey alayım demez çoğu zaman kimse. Çok nadirdir, anneye alınan hediyeler. Oysa her anne düşünülmeyi ister ve bekler. İşte o yüzden, arkadaşım bana, herkes şimdi bebeğe alır, al bu senin için diye uzattığında o güzel hediyesini çok mutlu olmuştum.<o:p></o:p></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
İletişim, karşılıklı konuşma, beklentileri anlatma çok zor değildir. Biz kadınlar, isteklerimizi sıralamadan düşünülmesini, yapılmasını isteriz, erkekler de hep niye söylemiyorsun, bazen düşünemiyorum diye yanıtla karşımıza çıkarlar. Bu döngü hep iç seslerle devam eder. Başımızın üzerindeki balonlarda yazılanları sesli hale getirsek aslında sorun kalmayacak. Aynı fikirde olunmasa bile konuşmak her zaman bir şeyi paylaşmaktır. Sorun, sorunu konuşmak, tartışmak değildir, sorun konuşmamak, iletişim kurmamak, aynı ev içinde dönen diğer konularla yüzleşip, iki oyuncu için yazılmamış sahnelerde rol almaktır. Bu, zaman içinde kendimize diğer oyuncularla verdiğimiz çay molalarını bize kazandıracak, esas oğlan ve kadın bir türlü kavuşamayacaktır.<o:p></o:p></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<br />
<div style="text-align: justify;">
</div>
<br />
<div class="MsoNormal" style="-webkit-text-stroke-width: 0px; color: black; font-family: Times; font-size: medium; font-style: normal; font-variant-caps: normal; font-variant-ligatures: normal; font-weight: 400; letter-spacing: normal; orphans: 2; text-align: start; text-decoration-color: initial; text-decoration-style: initial; text-indent: 0px; text-transform: none; white-space: normal; widows: 2; word-spacing: 0px;">
<div style="text-align: justify;">
<div style="margin: 0px;">
O gece yemeğe çıkan arkadaşlarıma gelince. Meğer ne çok şey varmış konuşacakları. 1 saatliğine çıktıkları yemekte, kaçırdıkları zamanlarını, unuttukları konularını, birbirlerine söylemelerine rağmen hatırlamadıkları olayları fark ettiler. Onlar o gece birbirlerini çok sevdiklerini, onlar o gece geçen süre içinde yapamadıkları bir çay molalı kaçamaklarına üzüldüler. Kaçırdıkları yıl dönümleri. Üzerinde durmadıkları terfileri. Başka sohbetlerde buldukları<span style="mso-spacerun: yes;"> <span> </span></span>kahkahaları. Başka masalardaki kutlamaları. Hepsini konuştular. Hepsini yakasından tutup yakaladılar, oturttular yanı başlarına, doldurdular ceplerine. Bu yemeğin bu kadar geç olmasına hayıflandılar. Her ikisi de en önemlisi kendisine kızdı. Geçen konuştuk. Baktım bilet alınmış, 3 günlük bir kaçamak var şehrin dışına. Ali ise anneanneye emanet. Onlar da birkaç yıldır mesafe koydukları ilişkilerine son sürat hızla dönmekte. İkisi de dümeni sıkı sıkıya tutmuş, pedala birlikte basıyorlar.<o:p></o:p></div>
</div>
</div>
Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/12613485142142713356noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4032100824158074877.post-58978252806194625922018-05-08T00:27:00.002-07:002018-05-08T00:27:20.159-07:00Kimin Şevkatinde Çocuklar<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<br class="Apple-interchange-newline" /></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
Bir mesai arkadaşım oğlunun bakıcısı ile mahalle bakkalı hakkındaki macera dolu senaryoyu bana anlatıp, çocuğunun da çizgi film kahramanlarını tasvir eder nitelikteki kendilerine aktarımını da ekleyince bayılacak gibi olmuştum. Bu şehir efsanesi gibi gelen duyumlara yarı yarıya inanır, pek de kaile almazdım. Yanı başımdaki adamın başına gelince, yan masada da ben varım, benim de başıma gelebilir diye içimden geçirmedim değil. Kaygıyla ilk tanıştığım zamanlardı. Her anne gibi istem dışı, karnımdaki bebeği okşarken buldum kendimi. Korudum onu. Sıcaklığımı verdim. Yok bebeğim yok, ben seni başkalarına teslim edemem dedim kendi kendime. Şanslıydım. Annem vardı. Onun şefkatinde büyüdü kızım.<o:p></o:p></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
Büyük şehrin, kim kimesiydi bu serzeniş. Bilmem ne teyzene atla gel desen en az 1 saatte varacağı evinde, neler olduğu, nelerin döndüğüne dair bir kuşkuydu. Bir telaştı. Bir korkuydu. Öğle tatilinde bir bakayım da geleyim dediğimiz hayatlarımız olmadı ki. Bir emzirsem de kokusunu içime çeksem. Süt izni kullanamayan ve kullanamamış arkadaşlarım, süt izni kullanırken, suratına dünyanın en aşağılık insanıymışsın gibi bakan yöneticiler varken, benim öğle tatili beklentilerim fanteziden ibaretti elbette. Süt odaları yaptılar şirketler. Dolaplar koydular içine. Koltuklar yerleştirdiler. Çocuk resimleriyle süslediler, süslediler de, süt kokulu dudaklı 2-3 aylık bebeklerini evde bırakan annelere bir anlam yüklemediler. Bangır bangır her yerde bağırdılar, bebeklerinize en az 6 ay anne sütü verin diye de, o anneyi 6 ay huzurla beslemediler. Çoğu sütten kesildi. Sütten kesilmemek için ellerinde taşıdıkları makinelere bağlandılar, biraz daha, bir iki damla daha diye diye. Makineye bağlı sağlıklı beslenmelerini sürekli fişe taktılar, şarj olsun diye. Onlar da makineye bağlı yaşadılar.<o:p></o:p></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
Bebek doğar. Bebek büyür. Elbet büyür. Ama nasıl büyür. İşte asıl mesele bu. Herkes birisine ya da birilerine emanet etmektedir o mis kokulu yavrusunu. Hayat, kadına işine dönme mecburiyeti ve tabi ki işine dönme isteği veriyorsa ve emanet edilecek de bir çocuk varsa, emanet edeceğin de birine ihtiyaç duyuluyor mutlaka. Yakınlarında aile büyüklerin yoksa, olsa bile bu mesuliyeti sahiplenecek, hayatını bir çocuğa adayacak bir gönüllü yoksa, bu hizmeti satın alacağın birilerini bulmaya çalışıyorsun. Küçük şehirlerde, kasabalarda bilmem kim amcanın kızı, bilmem ne teyzenin yeğeni olabiliyor da, büyük şehirlerde tanıdığa, bilinen birine rastlamak kolay olmuyor. Verilen referansların da doğruluğu oldukça tartışmaya açık. Kadın söz konusu kızı bir övüyor, bir övüyor, niye evlat edinmedin diyesin geliyor. Soruyu ee peki niye sizden ayrıldı diye soruyorsun, ee biz evinden çok uzağa taşındık diye cevap veriyor. İyi de bu kız yatılı değil mi, zaten evine haftada 1 gece gidiyor, yürüyerek mi gitmek istiyor diye ilerliyorsun. Bir soruyorsun nereye taşındınız diye, senin iki semt üstünü söylüyor. İletişim kopukluğu ele veriyor yalancı şahidi.<o:p></o:p></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
Ben 1 yılda 8 bakıcının girdiği eve bizzat şahit oldum. Emimin daha fazlası olan vardır. İnsanın hemen hemen her ay birine burası tuvalet, burası mutfak, üst katta yatak odaları var, evde internet var, odan burası, çocuğum katı gıdaya geçti, sebze çorbası yapmayı biliyor musun diye anlatması yoruyor kendisini. Sesini kayda alsa, süreci kolay atlatacak. Bir de inanmadan anlatmak var ki, insan bir taraftan kapkacağın yerini gösteriyor, bir taraftan da acaba bu ne zaman gidecek diye alın yazısını okumaya çalışıyor. Biraz paranız varsa bu kıdem yılı dadı ile uzayabiliyor. Çok paranız varsa dadınız, az paranız varsa bakıcınız oluyor. Dadı, bakıcıya 2-3 hatta bazıları 5-6 maaş tur bindiriyor. Dadının paradan ziyade, dezavantajı, çocuktan başka bir şeyle ilgilenmiyor olması. Yemek yapmam. Ütü yapmam. Ortalığı toplamam. Yerdeki halıya yapışmış ipliği de almam diyor. Ama çocuk İngilizce öğreniyor. Kapıdan bir giriyorsun boynuna atlıyor, “i miss you so much mummy”, diye. Eş dost da mutlu. Anne baba gelecekten umutlu. Bakıcıda olan çocuk kapıda sana, anne bana ne getirdin diyor, biraz yoklukla imtihan edilmiş misali. İşin esprisi bir tarafa, verildi mi bebek/çocuk ona bakacak kişiye, hadi gir bakalım genel müdür ile toplantıya. Evde durumlar nasıl? Çocuk uyandı mı? Yeterli uyudu mu? Yemeğini yedi mi? Ben mesela, daha bir bakıcının bile yemeğini yemedi, yemiyor dediğini duymadım, çocuk konuşamıyor ise, bütün mamalarını yiyor, bütün tabağı silip süpürüyor. Bakıcı kilo alıyor, çocuk havada uçuyor. İnanacaksın. Küçük inanmamışları oynayıp, yine de yoluna inanarak devam edeceksin. Bu işte mükemmel bir karşılık yok. Ne işveren tarafında, ne işi yapan tarafında.<o:p></o:p></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
Tabi ki önceliğim çocuk. Tabi ki çocukla hata kabul olmaz. Önemli göstergeler ve hissiyatlar kesinlikle sorgulanmalı ve üzerine gidilmelidir diyorum. Ama dedektifliğin de insanın ruhuna fazlasıyla zarar vereceğini düşünüyorum.<o:p></o:p></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
Eve kamera yerleştiren arkadaşıma söylemiştim. Bence yerleştirme, masrafa girme, git eve hemen bakıcıyı işten çıkart diye. Yahu durduk yere niye çıkarayım demişti. Nasılsa kamera koyunca çıkarman için bir sürü bahanen olacak demiştim. Beni izlesen, beni de çıkarırsın işten demiştim. İnsanın hiç mi bir kaçamağı olmaz, hiç mi emekleyen çocuğu halının üstünde bırakıp, sevdiği programa şöyle bir bakmaz, hiç mi yorgunluktan oynamaya mecali kalmadığı için, uzandığı yerden topu yuvarlamaz. Bizde köle zihniyeti olduğu ve söz konusu kişi ise dokunulmazımız, bebeğimiz olduğu için, fazla fazla beklenti içinde olabiliyoruz, karşımızdaki insandan fazla sorumluluklar bekleyebiliyoruz. Hayatında oyuncağı hiç olmamış 18 yaşındaki kıza, çocuğu nasıl oynatacağını bilmiyorsun diye kızabiliyoruz.<o:p></o:p></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
Bunun bir de tersini düşündürmek istiyorum. Bu ülkede çocuk gelişimi bölümü meslek liseleri ve yüksek okulları varken, bu okulların mezunlarının nerede olduklarını merak ediyorum. Hepsi mi anaokullarında çalışıyorlar. Bu kadar anne-çocuklu bir çevrem olmasına rağmen, benim bildiğim bakıcısı bu formasyonu almış kişi sayısı ya birdir ya ikidir. Ya üniversite öğrencileri? Neden boş vakitlerinde veya ders düzenlerine göre biraz yaşını almış çocuklara ablalık veya ağabeylik yapmak istemezler. Neden bu uygulama bizde yaygın olmaz. Üniversitede okurken yurtdışına çocuk bakmaya giden veya gitmek isteyen bir sürü tanıdığım oldu, onları da dahil ederek söylüyorum, hangimiz kendi ülkemizde cep harçlığımız için, hele hele ilgili bölümde okuyor isek, böyle bir şey yapmak istedik. Evet yurtdışında dil öğrenilecekti, evet belki farklı kültür farklı bir tecrübe olacaktı ama, gidemeyen herkes için niye yanı başımızdaki komşumuz bir alternatif değildi.<o:p></o:p></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<br />
<div style="text-align: justify;">
</div>
<br />
<div class="MsoNormal" style="-webkit-text-stroke-width: 0px; color: black; font-family: Times; font-size: medium; font-style: normal; font-variant-caps: normal; font-variant-ligatures: normal; font-weight: 400; letter-spacing: normal; orphans: 2; text-align: start; text-decoration-color: initial; text-decoration-style: initial; text-indent: 0px; text-transform: none; white-space: normal; widows: 2; word-spacing: 0px;">
<div style="text-align: justify;">
<div style="margin: 0px;">
Yurtdışında au pair olmak havalıydı, kendi yurdunda okurken bakıcılık yapmak ucuzdu. Bu konuyu bir zamanlar dizi senaristlerine yazmak istedim. Çünkü ülkemizde en çok tüketilen sektördü dizi sektörü, hem de bu kadar çok kadına hitap ederken, koysaydı bir bölümüne bir üniversite öğrencisi, yapsaydı bir çocuğa boş vakitlerinde ablalık/ağabeylik, bakın görün o zaman ne çok evden çıkardı elinden tuttuğu ablasıyla/ağabeyiyle parka giden küçük küçük çocuklar. Biz ne çok severiz başkasının çokça onayladığı işleri yapmayı, göz önünde örneklendirilmiş, kabul ettirilmiş rollere bürünmeyi, şimdi herkes bunu yapıyor ile başlayan cümlelerin arkasına kendimizi yerleştirmeyi. Kimse yapmıyorken sadece düşünüp, yapıyor olmayı ertelemeyi. Biz ne çok seviyoruz başkaları alkışlıyor diye bir şey yapmayı. Başkalarının bastonlarını kullanmayı.<o:p></o:p></div>
</div>
</div>
Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/12613485142142713356noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4032100824158074877.post-48391889003078069092018-05-08T00:26:00.002-07:002018-05-08T00:26:24.594-07:00Kafasına Bez Dolasın Kadın<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<br class="Apple-interchange-newline" />“Kadın gibi anne olmak istemiyorum” dedi bir tanıdığım bana. “O ne demek yahu” diye sorarken, aslında ne demek istediğini çok da iyi anlıyordum. “Ya kadın anne işte, kadın gibi, büyümüş gibi, çocuğu olan kadın olup da, bazı şeylerin yapılmasının yakıştırılmaması gibi” diye ekledi. Olma dedim. “Yahu ben olmak istemesem de, ilk başta kendi annem karşı çıkıyor” diye yakındı. “Ben de onu üzmemek ya da söylediği şeyleri duymamak için, kendi dışımda hareket ediyorum ve bu beni inanılmaz mutsuz ediyor” dedi.<o:p></o:p></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
Giydiği elbiseye, taktığı aksesuara, sürdüğü ruja, hatta içkisine bile kendini yakıştıramayan birçok kişi tanıdım. Altında olduğu rengin onu daha da renksizleştirdiği kadınlar oldu hayatımda. Hiçbiri gökkuşağı renklerinden öremedi zevklerini, geçiremedi koluna pembenin en cart iplerini.<o:p></o:p></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
Kendimden pay biçtim hep düşünürken ve bu konuda başkalarına ahkam keserken. Sanırım jenerasyon farkının büyük önemi vardı bu tür karşılaştırmalar ve karşılamalarda. İşte o yüzden bizim nesilde, çuvalı giyemeyen herkes mutsuz oldu, başkaları mutlu. Şu başkaları bize oturmaya gelse, ben onlara kahve yaparım ikna ederim dedim ama o başkaları hep kapalı kapılar arkasında konuştu, biz o farazi kişilerle bir türlü tanışamadık. İşte anne olmuş kadınlar da, annelerini o başkaları için ya karşılarına aldılar ya içlerine. O içindeki, at onu kızım giyme, deme, yeme, içme, oturma, kalkma, sürme diye sufle yapan sese uydu, ama mutsuz oldu.<o:p></o:p></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
Karpuz kollu, pastel renkte, dizde çiçekli bir elbise giyip, saçlarımın her telinin muntazam şekilde taralı, ayağımda da hafif topuklu bir ayakkabı olduğu bir halde annemin karşısına çıksaydım, bana inanmak için dokunur, gerçek misin derdi. Kesinlikle ilk başta çok güzel ama çok güzel olmuşsun, hayatımda görmek istediğim görüntü buydu demeden önce, ne oldu sana, gerçek misin derdi. İşte ben hiçbir zaman annemin istediği gibi saçlarımı toplayıp, yanlarından toka ile tutturup, mutfakta da harikalar yaratır bir marifetli edasıyla salınamadım. Salladım giydiğimi hep. Salladım taktığımı hep, hele kuaförden çıkmış havası olmasın diye de hemen arkada tutturuverdim elime geçen ilk şeyle. Topuklu giymedim mi giydim, yerlere sürünen elbiselerim olmadı mı, oldu. Ama benim istediğim stilde, benim istediğim renkte, şekilde. Mesela şu sözleri hiç anlamadım, hiç yaşına yakışıyor mu ya da anne oldun artık bırak şu işleri.<o:p></o:p></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
Bu olayı hep şu duruma benzetirim. Herkes çeyiz hazırlardı, beyaz eşyasını vs alırdı, o eşyalar evlenene kadar hiç kullanılmazdı ya. Ya da bekar evi ne olacak deyip çok da önemsenmezdi ya birçok şey. Evlenince alırız denirdi mesela. İşte bu durumu, tam da buna benzetiyorum. Niye iyi bir şey için bir durumdan, başka bir duruma geçilmesi bekleniyor. Yani, diyelim bir insan kendisine yakışmayan bir şey giyiyorsa, ona o şey anne olduktan önce de yakışmıyordur, niye anne olduğu için yakışmıyor olsun. Artık bunu giyme yaşlarını geçtin, bunu yapma yaşlarını da geçtin, bunu da içme, sütünü iç çocuğunla yat uyu. Önceden yapılan bütün kötü şeyler zamanlı ve zaten kötü değil, anne olduktan sonra yapılırsa affedilir değil.<o:p></o:p></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
Düşünüyorum. Diyelim kadına x model bir kıyafet çok yakışıyor. Anne olduktan sonra da fiziksel bir değişimi yok ve yine aynı kıyafeti giyebiliyor. Diyorlar ki, anne olmuş şu kılığa bak. Ben de diyorum ki, bu kıyafet kadına anne olduğu için mi yakışmıyor, yoksa fiziksel olarak mı yakışmıyor. Kız arkadaşlarıyla dışarıda bir yemeğe çıkıyor kadın, anne olmuş ne işi var deniyor. Hele bir de alkol alıyorsa, aman bari fotoğraf çektirme, kimse görmesin oluyor. Anne olmadan da dağıtmıyordu bu kadın, gene bir iki duble ile gece yolunu bulabilecek. Yok, yakışmıyor.<o:p></o:p></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
Kim ne ise öyle devam etsin hayatına. Hayatının öncesine, sonrasına, hayatındaki her bir evresine. Şunu tartışabilirim. Bikini ile sahilde dolaşmak nasıl normal ise, şehrin içinde dolaşıyor olmanın yakışmak ile bir ilgisi yoktur. Hele annelikle hiç ilgisi yoktur. Bu zaten normal olmayan bir durumdur.<o:p></o:p></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
Kadın anne olduktan sonra, zaten yaşadığı fizyolojik ve psikolojik bir çok değişimle mücadele ederken, onun hayatını, daha da fazla sorgulatmanın gayesi ne olabilir ki. Herkes nasıl istiyorsa öyle mutlu olsa ne olur ki. Mutluluğun anne olmak veya olmamakla nasıl bir dönemeç oluşturduğunu anlamıyor olacağım. Bir davranış bana, ben olduğum için zaten yakışmıyordur. Ya da şöyle anlatayım, ben zaten üstüme yakışmadığını düşündüğüm davranışı, ister bekar olayım, ister çocuksuz ama evli, niye yapayım?<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Evet çocuklu hayatta önceliklerin değişiyor, evet çocuklu hayatta kendine ayırdığın zamanlar da azalıyor. Zaten çocuğunu ruhen üzdüğün ve ona ruhen zarar verdiğin durumlardan bahsetmiyoruz. İnsan birazcık da içinde kendini bağımsız hissettiği karar ile yeni hayatına neden adapte olmasın. Değişim, neden onun kendisini kendisinden çalsın.<o:p></o:p></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
Ben anne oldun hala kafana şunu takıyorsun diyen kadına öyle bir geçersiz ruh haliyle bakmışım ki, kadın detay açıklama ile takviye etti, kızının kafasına taktığı kocaman gül şeklindeki tokayı. Anlamadığımı düşünüp, açıklamasına devam edince. “Teyze dedim, ben senin ne demek istediğini anladım.” “Hah anladın mı kızım, o zaman bu anlamaza anlat” diye kızını işaret etti. “Teyzeciğim” dedim, “senin ne demek istediğini kızın da anladı.” “Yok o anlamadı bak karşı çıkıyor” dedi. “Teyzeciğim” dedim, “ben de karşı çıkıyorum.”<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>“Ee hani beni anlamıştın” dedi. Dedim “seni anladım ama seni anlamam hak verdiğim anlamına gelmiyor.” “Ne demek istediğini anlıyorum ama o demek istediğin şeyin bende karşılığı yok.” Valörsüz yani. Fena mı yani kızına da taksa aynısını. Çıksalar dışarı. Gezseler sokakta. Anne kız oldukları belli olsa. Bu küçük şey onları mutlu etse. Poz verseler öyle.<o:p></o:p></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
Yetmiş yaşın üzerinde olan bir yakınım, nerde rengarenk kıyafet varsa, arar bulur, giyer. Yeşilli turkuaz mavili şapka takar, pembeli kazak örer. Bembeyaz saçlarını da her renge uyuyor diye boyatmaz, siyah giyecek kadar ihtiyar değilim diye de kendine anlam katar. Çocuğu yok. Hiç olmadı. Bu yüzden mi her şey normal. Değil tabi. Annelik, bir nevi yaşın geçmişliğini de gösterdiği için söyleniyor tüm bunlar. Ama umursamayan renkli yaşamaya devam ediyor işte.<o:p></o:p></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<br />
<div style="text-align: justify;">
</div>
<br />
<div class="MsoNormal" style="-webkit-text-stroke-width: 0px; color: black; font-family: Times; font-size: medium; font-style: normal; font-variant-caps: normal; font-variant-ligatures: normal; font-weight: 400; letter-spacing: normal; orphans: 2; text-align: start; text-decoration-color: initial; text-decoration-style: initial; text-indent: 0px; text-transform: none; white-space: normal; widows: 2; word-spacing: 0px;">
<div style="text-align: justify;">
<div style="margin: 0px;">
Kadının hayatına çocuk girince, sanıyor ki herkes, çocuklu bir ruh hali, yırtık kota izin vermiyor. Kafada güle izin yok, elde kadehe. Gece yemeğe, gündüz jimnastiğe. O zaman kafasına bez dolasın kadın, ben anneyim, neyime konsept, neyime ben, sizi seviyorum başkaları desin.<o:p></o:p></div>
</div>
</div>
Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/12613485142142713356noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4032100824158074877.post-18238155030308232052018-05-08T00:25:00.002-07:002018-05-08T00:25:10.051-07:00Burun Deliği Dedesinden<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<br class="Apple-interchange-newline" /></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
Bana benzesin, okul masrafları benden derken ya da benzemediği için her davranışına bir olumsuzluk yüklerden insanlar gerçekten ciddilermiş, gerçekten şaka yapmıyorlarmış. Ben hem aynalar ile bu kadar küs, ama başkalarında kendini görmeye bu kadar hevesli bir topluluk görmedim. Baktığında kimse barışık değildir kendisiyle, fakat başkasını benzetecek olsalar kendilerine, kaşı gözü özelleşir.<o:p></o:p></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
Bir hastane odasında görmüştüm, bu çocuk karıştı mı yoksa diye henüz birkaç saatlik bebeğe bakışını bir dedenin. Espri mi var, olsa bile ne talihsiz diye düşünürken, ne kadar da gerçek olduklarını gördüm bir sonraki konuşmalarında. Adam buruş buruş doğan bebeği belli ki kendisine benzetememis, kendinde benzeyecek hangi güzel detay var diye merak ettiğim bakışlarımı yakalamasına rağmen, ısrarını değiştirmemiştir.<o:p></o:p></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
Bir bebek veya çocuk birine benzemek zorunda mı ya da birine tamamıyla benzeyerek doğmak zorunda mı? Ve bu birisi de insanın hep kendisi mi olmalı? Niye bir cocuk aynı annesinin çocukluğuna benzeyip, tıpa tıp babasının yaramazlığını almış olmalı? Bir çocuk kendine ait özellikler ile bezenip kendine benzeyerek, apayrı özellikte doğamıyor mu?<o:p></o:p></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
Bebek, genlerinin özellikleri ve ebeveynlerinin ve hatta birkaç kuşak da olsa akrabalarının fizyolojik özelliklerini alarak doğmaktadır, öyle değil mi? Bir rahatsızlığı yoksa elbette bir burun, iki göz, ağız, iki kulak ve bir insanda olması gereken diğer tüm özelliklerle dünyaya gelmektedir ve bu demektir ki bir sürü degişken sözkonusudur. Aslolan onun sağlıklı bir bebek olması, sağlık içinde dünyaya gelmesidir. Ama biz herseyi ne kadar da farklılaştırmayı seviyoruz ki, hemen sorduğumuz soru, kime benziyor olduğudur. Bir de genel gecer adetler ile bunu destekleriz. Kızsa doğan halaya benzer, erkekse dayıya. Kızını 9 ay karnında taşımış annesinin kucağına verirler cocuğu, aaa aynı halası derler, buyur emzir. Babası alır oğlunu eline, dayı surat olur, al gezdir. Bu cocuk anneden babadan bir özellik alır ama hep anne babanın kendi ebeveynlerinin benzetmesiyle.<o:p></o:p></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
Çocuk es kaza mavi gözlü doğarsa, soy ağacı çıkarılır, mavi göz aranır. Ninemin kuzeninin oğlu vardı, hem sarışındı, hem mavi gözlü der birisi. Tam rahat edecekler, aile büyüğü gelir, onun gözleri yeşildi der. Sonra başlar çocuğa döner, acaba gözleri yeşile mi çalıyor diye beklenir birkaç ay.<o:p></o:p></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
Kimseye benzemeye niyeti olmayacak olan bir başka minik bebek, sonradan öğrenecektir ki, doğduğunda annesine, sonradan babasına dönmüştür. Annesinin gönlünü alıp, sakalları çıkınca babasına benzemesi daha doğru olacaktır diye düşünmüştür.<o:p></o:p></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
Hiçbir amorti vurmayan ebeveynler teselliyi gülüşde, yürüyüşte, çay içerken kaldırdığı parmağın duruşunda bulur. Bir teselli ki o anne babaya yeter.<o:p></o:p></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
Ben herkese benzeyen bebek gördüm. Vay dedim içimden. Ne şanslı, ne renkli. Burun deliğini dedesinden, saç kesimini ninesinden, kepçe kulaklarını sevilmeyen bir akrabadan, kaş göz yapısını da annesinden, geriye kalanları da diğer muhtelif akrabalardan almıştı. Abartmıyorum doğru ama bu kadar çeşitliliğe rağmen adının Ali olması icimi burktu, eksik kaldı dedim, üzüldüm açıkcası. Üç isim bekledim ondan, hatta isimlerin arasındaki hecelerden de akrabalara isim türetilebilsin. Olmadı. Ali de büyüyünce anladı durumu, kim istiyorsa ona benzetti kendini.<o:p></o:p></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<br />
<div style="text-align: justify;">
</div>
<br />
<div class="MsoNormal" style="-webkit-text-stroke-width: 0px; color: black; font-family: Times; font-size: medium; font-style: normal; font-variant-caps: normal; font-variant-ligatures: normal; font-weight: 400; letter-spacing: normal; orphans: 2; text-align: start; text-decoration-color: initial; text-decoration-style: initial; text-indent: 0px; text-transform: none; white-space: normal; widows: 2; word-spacing: 0px;">
<div style="text-align: justify;">
<div style="margin: 0px;">
Kendi çocukluğumu büyütüyormuşum hissi veren kızım varken atıp tutmak kolay oluyor belki de bilemiyorum. Ona her baktığımda ben de böyle miydim demek, onun her hareketinde kendi hatırladıklarımdan bir izler bulmak. Tam tersi olsaydı bu beni mutsuz mu ederdi diye düşündüm. Çocuğumun bana benziyor olması beni elbette mutlu ediyor ama ondan daha önemlisi beni, onun mutlu, sağlıklı ve neşeli bir çocuk olması mutlu ediyor. Bu karşılaşmada hangisi daha önemli ki? Babasına daha çok benziyor olsaydı, onun mutlu ve sağlıklı olmasını bir kenara bırakıp bununla mı ilgilenecektim? Babasına da benzemeseydi iyiydi diye söylenip, en sevdiğim varlığın, en sevdiklerinden birine mi haksızlık edecektim? İsterse dünyanın en çirkin çocuğu olsun, onu koşulsuzca sevecek olmamı ne değiştirebilecekti? İşte o yüzden hiç anlamadım, “kesin sizin tarafa benziyordur bu çocuk, benim çocuklarım bu kadar çirkin değildi” diye bebeğini kucağına almış bir anneye söyleyen o çok görmüş kadını. Şaka mı dediniz? Hayır değil, kendi kulaklarımla duydum.<o:p></o:p></div>
</div>
</div>
Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/12613485142142713356noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4032100824158074877.post-794814491000663362018-05-08T00:24:00.002-07:002018-05-08T00:24:24.121-07:00Kapatın Bacaları<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<br class="Apple-interchange-newline" /></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
Ne zaman bir şeyi fazla isteyen veya bir şeyi yemeği reddeden kızıma bunları bulamayanlar var, bu ne müsriflik veya şımarıklık desem, eşim bu kadar çocuk ne anlar derdi. Ben de inatla, kulağına yerleşir, bir gün anlar diye ısrarla devam eder, vazgeçmezdim. Bu benim tercihimdi tabi, doğru muydu bilmiyorum, kimseye de sormadım zaten, devam ediyorum.<o:p></o:p></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
Şanslı çocuklar dönemindeyiz. Eteklerinde ziller çalıyor. Havada oyuncaklar uçuşuyor, dolaplardan, çekmecelerden kıyafetler taşıyor. Kızıma hiç elbise almadım desem inanmaz çoğu kimse. Ama doğru almadım. 3 yaşını geçti, benim aldığım bir elbisesi ilk defa geçen hafta oldu. O da çok sevdiğim bir masal kahramanı olan Heidi’ye ait, bir nevi kostüm niteliğini taşıyor. Gittiğim bir geziden almak istedim. Çocukluğumu hatırladım. O da Heidi gibi mutlu, neşeli bir çocuk olsun istedim belki de. Yetinsin, bir dağ evinde, sütünü içerek, ekmeğini yiyerek, keçilerini otlatan Peter ile koşarak mutlu olsun. Açsın ağzını Heidi gibi, kırmızı yanaklarıyla gülsün istedim.<o:p></o:p></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
Konu şu ki, elbise almamamın sebebi, biraz kişisel bir tercihti, çok prenses usulü, süslü, püslü bir kız çocuğu olmasın, daha rahat kıyafetler giyip, daha sportif olmasıydı isteğim, bir diğer ama asıl önemli neden ise, elbise almama gerek kalmaması oldu, zaten bir sürü elbise hediye olarak geldi.<o:p></o:p></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
İşte demek istediğim, tam da bu. Hediye. Ne demiştim, şanslı çocukların ebeveynleri olmuşuz. Belki ister istemez biz de bu dönemi onlara yaşatıyor, yaşamalarına izin veriyoruz. Kendi dönemimi hatırlıyorum, bayramda kıyafet alırdı annelerimiz bize. Ne güzel olurdu, ne havalı olurdu o elbise.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Başkalarına göstermek, mahalle çocuklarına hava atmak için sabahı zor ederdik. Ruganlı olurdu ayakkabılarımız. Kuzenler bir araya gelir, birbirimizin yenileri hakkında yorum yapar, gene de karşımızdakinin elbisesini kıskanır, bir dahaki bayrama aynısı için sipariş verirdik hemen annelerimize.<o:p></o:p></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
Şimdi öyle mi. Hafta sonu dayısı gelir, elinde tişört ile. Yurtdışından döner, elinde ayakkabı ile, şöyle bir uğradım der, elinde pantolon ile, paket yolluyorum der, kurye gelir kostüm ile. Bu doğru mu? Değil elbette. Peki bu kaçınılmaz mı? Yine değil elbette. Çocukları eskiden mutlu etmek istemiyorduk da şimdi mi aklımıza geldi? Yoksa eskiden bu kadar imkan ve fırsat yoktu da, şimdi mi oldu, hep tartışılacak şeyler.<o:p></o:p></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
Bunları hepimiz yapıyoruz. Sokağa çıkmak demek para harcamak demek. Şöyle bir gezeceğim demek, şöyle bir vitrin bakacağım demek. Dağa, taşa, denize, ormana değil, dükkanlara çeviriyoruz başımızı. Ne kadar kaçmaya çalışsak da bu gerçekten uzaklaşamıyoruz.<o:p></o:p></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
Özel gün kalmadı. Artık hediyenin zamanı yok. Sürprizin de. Adı üstünde sürpriz zaten. Zamanı yok. Ama her hediye sürpriz oldu artık. Ve tabi ki bazı durumlarda çocukların beklentileri oluştu. Çocuk bu, değişimi kaldırmıyor, alıştığı her ne ise, onu istiyor. İşi gereği sürekli yurtdışına çıkan babasına, bana bu sefer ne getireceksin diye soruyor,<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>geldiğinde bavulunu açıp, aldığı şeyi görmek istiyor. İstediği şeyler ise, bir masaya koysan, neye yarar, ne için gerekli diye üstünde düşünüp, sonuçta bir şey bulamayacağın abidik kubidik şeyler.<o:p></o:p></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
Bizim ailede olduğu gibi başka ailelerde de gördüğüm çok geleneksel bir uygulama da, yaş<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>günü çocuğuna hediye alınırken, aile içindeki diğer çocukların da unutulmamasıdır. Bu konuda beni kendime, yaşından oldukça olgun düşünen yeğenim getirmişti. Kardeşine hediye alırken, onu da atlamamış, bir keyifle ona uzatırken, bana hediyeyi almamın ne saçma olduğunu, yaş günü sahibinin kardeşi olduğunu söylemişti. Yaptığım şeye doğru bir anlam yüklemek için hızlıca düşünürken, aklıma karne hediyesi demek geldi. O takdirde, o da bunu kabul etti. Ama bu her çocuk için oluşabilecek bir karşılama biçimi değil. Ben sonrasında ona, kardeşine hediye alırken, ona da alayım diye hediye almadım. Herkes yerini, zamanını biliyordu artık. En çok da ben.<o:p></o:p></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
Yaşlar küçüldükçe bu olgunlaşma beklenmiyor elbette. Hele çocuğun hediyeyi eline aldığında, paketi açtığında, yaşadığı o sonsuz mutluluk ışıltısını herkes görmek istiyor. Yaşattığı mutluluğu herkes tatmak istiyor. En sevilen olmak istiyor, en çok özlenen. Şımarırsa şımarsın deniyor. Büyüyünce anlar deniyor. Nasılsa öğrenecek oluyor. Bir gün bitecek bunlar deniyor. Deniyor, oluyor, anlanıyor da, çocuk böyle doyumsuz bir şekilde büyürken iyi mi oluyor.<o:p></o:p></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
Ne zaman sokağa çıktığında oğluna bir şeyler getiren bir annenin isyanını dinlemiştim bir keresinde. Artık alacak bir şey kalmadı demişti. Ne oyuncak, ne kıyafet, ne izlemek istediği film. Artık bisiklete, tenise ya da başka bir spora yönlendirmek istiyordu, ama bunun için çok geç olduğunu görüyordu. Çünkü bir gün gittiği tenisten ikinci gün sıkılıyor, kendisinin iyi bir yüzücü olacağına karar veriyordu. Yüzmeye gittiğinde ise, suyun onu üşüttüğü bahanesiyle geliyordu. Sörf, basketbol, kayak. Hiçbiri işe yaramadı. Bir gün eve döndüğünde, evde oturmanın daha doğru olduğuna karar verdi.<o:p></o:p></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
Yine başka bir çocuk bir yaş gününde gelen giysilerin hepsini toplayıp, ortaya fırlatmıştı. Annesi mahcup bir şekilde çocuğuna kızarak ortamı lehine çevirmeye çalışıyordu. Oysa çocuk haksız değildi. Doygunluğunun verdiği duygularla çocukluğundan beri, yakası kirlenmeden değişen tişörtleri, burnu yıpranmadan verilen ayakkabıları ve kolları az da olsa çekmeden verilen kazakları görmek istemiyordu.<o:p></o:p></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<br />
<div style="text-align: justify;">
</div>
<br />
<div class="MsoNormal" style="-webkit-text-stroke-width: 0px; color: black; font-family: Times; font-size: medium; font-style: normal; font-variant-caps: normal; font-variant-ligatures: normal; font-weight: 400; letter-spacing: normal; orphans: 2; text-align: start; text-decoration-color: initial; text-decoration-style: initial; text-indent: 0px; text-transform: none; white-space: normal; widows: 2; word-spacing: 0px;">
<div style="text-align: justify;">
<div style="margin: 0px;">
Posta kutusunda acaba bugün bana ne gelmiş diyen nesiller yetiştiriyoruz. Düşününce bulabiliyor insan suçluyu. Noel Baba. Noel Baba’nın gelip, bacadan hediye attığına, çam ağaçlarının altına hediye bıraktığına inanan bir nesil, hem hediyeye tıkanır, hem de kendisi dışında gelişen sürprizli hayata alışır. O çuvala kartlar koymalı. Mutluluğu anlatan. Kapatın ebeveynler bacalarınızı.<o:p></o:p></div>
</div>
</div>
Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/12613485142142713356noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4032100824158074877.post-227896378006879672018-05-08T00:23:00.002-07:002018-05-08T00:23:35.266-07:00Parkta Neşe<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
<br class="Apple-interchange-newline" /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
Parkı seviyorum. Neşeli. Bol sesli, kahkahalı az biraz gözyaşlı. Ama cıvıl cıvıl, ama<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>renkli ve bol değişik simalı. Parkta Neşe Parkı seviyorum. Neşeli. Bol sesli, kahkahalı az biraz gözyaşlı. Ama cıvıl cıvıl, ama renkli ve bol değişik simalı. Vaktim oldukça getiririm kızımı bu eğlenceli alana. Kendime bir bölge, güneşliyse gölge seçerim. Otururum. Gözlerimi kızıma değdiririm, baslarım hem duymaya, hem de yan gözle başka hayatları görmeye. Özellikle her kesimden insanın olduğu parkları seçerim, tek örnek giyinmiş çocuklarla, tek örnek giyinmiş ebeveynler bana farklı hayaller sunmaz. Parklar çeşitlilik sunmalı ki, en azından her farklı kişinin buluşabileceği ortak bir alanı olmalıdır diye düşünüyorum. Burası bir nevi büyüttüğümüz çocuklarımızın nasıl olacaklarına dair güzel bir deney alanı da oluşturmaktadır. Pedagog olsam burada oturur, notlarımı alır, sonrası herkese fikrimi söylerdim. Bedava. Burası değerlerimizi, beklentilerimizi, fikir ve düşüncelerimizi çokça oluşturan bol malzeme veriyor her disipline bence. Babalar sıkılgan. Sanki hepsine binse de gitsek modunda habire sallıyor salıncağı. Çocuk salıncak zinciriyle borunun etrafında dönecek sanıyorsun, gözünü kaçırıyorsun ürkekçe. Bu hafta bir baba gördüm, güldüğümü görecek diye de ödüm koptu. Parka geldi, çocuğa dedi ki hadi sen git oyna, kendisi gitti banka, başının altına çocuğun çantasını koydu ve yattı. Yarı kapanan gözleriyle çocuğunu izledi, eşine söz verdiği gibi onu eğlendirdi. Köpekler oluyor parklarda. Belediyelerin kulaklarına taktıkları etiketle dolaşıyor, belki de sadece çocuklardan aldıkları şefkat ile onlara yanaşıyorlar. Dokunun diyorlar bakışlarıyla, dokunun. Bayılıyorum çocuklarla konuşmaya. Onların hikayelerini, belki gizli yanlarını dinlemeye. Hele evde konuşulmuş bir şeyi, hiçbir şey olmamış gibi anlatmasını duymaya. Merak etme aramızda kalır diye kulağına fısıldamaya. Dün Yaz ile tanıştım. Kızımın park arkadaşı. Kumral, küt saçlı. Dolgun yanaklı ve kiloda ağır. Kendi de farkında bunun sanırım ama kabul etmiyor. Merhaba Yaz dedim ve hemen bana “ben kilolu değilim” dedi. Annem kilolu, babam da kilolu, hem de yaşlandı, saçları beyazladı biraz. Ablam da bilmiş biraz. Çok tatlıydı, uzun uzun sohbet ettik. Annesiyle tanıştım sonrasında, kim bilir neler anlatmıştır der gibi baktı bana, ben Yaz ne tatlı bir kız deyince. Gülüştük. Başımı sağa çevirdim, bir çocuk yoğunluğu gördüm. Hepsi koşturuyor, elleri havada zıplıyor, oradan oraya dağılıyorlardı. Baktım, havadaki balonları patlatmaya, patlayan balonlar ellerini ıslatınca onları silmeye, balonların peşinden coşarak neşelenmeye devam ediyorlardı. Seviyorum parkın bu mesaili halini. Herkes sanki vakti gelince alıyordu yerini. Parkta neşe vardı, parkta çeşit. Tam kalkalım diyorsun simitçi geliyor. Taze. Sıcacık. Mahalle fırınından yeni çıkmış belli. Kokusunu diyorsun uzaktan. Bir çocuk gidiyor elinde bozuk para ile. Arkasından diğeri. Biri birinde görüyor. Karnı aç olmasa bile herkes yemek istiyor. Simitçi memnun. Anneler memnun. Çocuklar da mutlu. Simit dışarıda yeniliyorsa çok mutlu oluyorum aslında. O yüzden ne zaman parka gitsem simit tadını almak ve kızıma da aldırmak istiyorum. Susamları dökülüyor mu diye hiç düşünmeden rahatça yiyebileceğimiz zamanları kazanıyoruz böylece. Evde izin vermiyor değilim, sadece benim de mesaim azalmış oluyor haliyle. Çocukların parklarda paylaşımlarının daha da arttığını düşünüyorum. Bakıyorum sırasını bekliyor çocuklar. Kayma diyorsun, daha aşağıda olanlar var. Bekliyor yukarıda. Salıncaklarda olanlar ise kenarda duranları görüp, inelim artık diyebiliyorlar. Beraber oynayalım mı diyenler de var, benimle koşar mısın diyenler de. kli ve bol değişik simalı. Vaktim oldukça getiririm kızımı bu eğlenceli alana. Kendime bir bölge, güneşliyse gölge seçerim. Otururum. Gözlerimi kızıma değdiririm, baslarım hem duymaya, hem de yan gözle başka hayatları görmeye. Özellikle her kesimden insanın olduğu parkları seçerim, tek örnek giyinmiş çocuklarla, tek örnek giyinmiş ebeveynler bana farklı hayaller sunmaz. Parklar çeşitlilik sunmalı ki, en azından her farklı kişinin buluşabileceği ortak bir alanı olmalıdır diye düşünüyorum. Burası bir nevi büyüttüğümüz çocuklarımızın nasıl olacaklarına dair güzel bir deney alanı da oluşturmaktadır. Pedagog olsam burada oturur, notlarımı alır, sonrası herkese fikrimi söylerdim. Bedava. Burası değerlerimizi, beklentilerimizi, fikir ve düşüncelerimizi çokça oluşturan bol malzeme veriyor her disipline bence. Babalar sıkılgan. Sanki hepsine binse de gitsek modunda habire sallıyor salıncağı. Çocuk salıncak zinciriyle borunun etrafında dönecek sanıyorsun, gözünü kaçırıyorsun ürkekçe. Bu hafta bir baba gördüm, güldüğümü görecek diye de ödüm koptu. Parka geldi, çocuğa dedi ki hadi sen git oyna, kendisi gitti banka, başının altına çocuğun çantasını koydu ve yattı. Yarı kapanan gözleriyle çocuğunu izledi, eşine söz verdiği gibi onu eğlendirdi. Köpekler oluyor parklarda. Belediyelerin kulaklarına taktıkları etiketle dolaşıyor, belki de sadece çocuklardan aldıkları şefkat ile onlara yanaşıyorlar. Dokunun diyorlar bakışlarıyla, dokunun. Bayılıyorum çocuklarla konuşmaya. Onların hikayelerini, belki gizli yanlarını dinlemeye. Hele evde konuşulmuş bir şeyi, hiçbir şey olmamış gibi anlatmasını duymaya. Merak etme aramızda kalır diye kulağına fısıldamaya. Dün Yaz ile tanıştım. Kızımın park arkadaşı. Kumral, küt saçlı. Dolgun yanaklı ve kiloda ağır. Kendi de farkında bunun sanırım ama kabul etmiyor. Merhaba Yaz dedim ve hemen bana “ben kilolu değilim” dedi. Annem kilolu, babam da kilolu, hem de yaşlandı, saçları beyazladı biraz. Ablam da bilmiş biraz. Çok tatlıydı, uzun uzun sohbet ettik. Annesiyle tanıştım sonrasında, kim bilir neler anlatmıştır der gibi baktı bana, ben Yaz ne tatlı bir kız deyince. Gülüştük. Başımı sağa çevirdim, bir çocuk yoğunluğu gördüm. Hepsi koşturuyor, elleri havada zıplıyor, oradan oraya dağılıyorlardı. Baktım, havadaki balonları patlatmaya, patlayan balonlar ellerini ıslatınca onları silmeye, balonlarınParkta Neşe Parkı seviyorum. Neşeli. Bol sesli, kahkahalı az biraz gözyaşlı. Ama cıvıl cıvıl, ama renkli ve bol değişik simalı. Vaktim oldukça getiririm kızımı bu eğlenceli alana. Kendime bir bölge, güneşliyse gölge seçerim. Otururum. Gözlerimi kızıma değdiririm, baslarım hem duymaya, hem de yan gözle başka hayatları görmeye. Özellikle her kesimden insanın olduğu parkları seçerim, tek örnek giyinmiş çocuklarla, tek örnek giyinmiş ebeveynler bana farklı hayaller sunmaz. Parklar çeşitlilik sunmalı ki, en azından her farklı kişinin buluşabileceği ortak bir alanı olmalıdır diye düşünüyorum. Burası bir nevi büyüttüğümüz çocuklarımızın nasıl olacaklarına dair güzel bir deney alanı da oluşturmaktadır. Pedagog olsam burada oturur, notlarımı alır, sonrası herkese fikrimi söylerdim. Bedava. Burası değerlerimizi, beklentilerimizi, fikir ve düşüncelerimizi çokça oluşturan bol malzeme veriyor her disipline bence. Babalar sıkılgan. Sanki hepsine binse de gitsek modunda habire sallıyor salıncağı. Çocuk salıncak zinciriyle borunun etrafında dönecek sanıyorsun, gözünü kaçırıyorsun ürkekçe. Bu hafta bir baba gördüm, güldüğümü görecek diye de ödüm koptu. Parka geldi, çocuğa dedi ki hadi sen git oyna, kendisi gitti banka, başının altına çocuğun çantasını koydu ve yattı. Yarı kapanan gözleriyle çocuğunu izledi, eşine söz verdiği gibi onu eğlendirdi. Köpekler oluyor parklarda. Belediyelerin kulaklarına taktıkları etiketle dolaşıyor, belki de sadece çocuklardan aldıkları şefkat ile onlara yanaşıyorlar. Dokunun diyorlar bakışlarıyla, dokunun. Bayılıyorum çocuklarla konuşmaya. Onların hikayelerini, belki gizli yanlarını dinlemeye. Hele evde konuşulmuş bir şeyi, hiçbir şey olmamış gibi anlatmasını duymaya. Merak etme aramızda kalır diye kulağına fısıldamaya. Dün Yaz ile tanıştım. Kızımın park arkadaşı. Kumral, küt saçlı. Dolgun yanaklı ve kiloda ağır. Kendi de farkında bunun sanırım ama kabul etmiyor. Merhaba Yaz dedim ve hemen bana “ben kilolu değilim” dedi. Annem kilolu, babam da kilolu, hem de yaşlandı, saçları beyazladı biraz. Ablam da bilmiş biraz. Çok tatlıydı, uzun uzun sohbet ettik. Annesiyle tanıştım sonrasında, kim bilir neler anlatmıştır der gibi baktı bana, ben Yaz ne tatlı bir kız deyince. Gülüştük. Başımı sağa çevirdim, bir çocuk yoğunluğu gördüm. Hepsi koşturuyor, elleri havada zıplıyor, oradan oraya dağılıyorlardı. Baktım, havadaki balonları patlatmaya, patlayan balonlar ellerini ıslatınca onları silmeye, balonların peşinden coşarak neşelenmeye devam ediyorlardı. Seviyorum parkın bu mesaili halini. Herkes sanki vakti gelince alıyordu yerini. Parkta neşe vardı, parkta çeşit. Tam kalkalım diyorsun simitçi geliyor. Taze. Sıcacık. Mahalle fırınından yeni çıkmış belli. Kokusunu diyorsun uzaktan. Bir çocuk gidiyor elinde bozuk para ile. Arkasından diğeri. Biri birinde görüyor. Karnı aç olmasa bile herkes yemek istiyor. Simitçi memnun. Anneler memnun. Çocuklar da mutlu. Simit dışarıda yeniliyorsa çok mutlu oluyorum aslında. O yüzden ne zaman parka gitsem simit tadını almak ve kızıma da aldırmak istiyorum. Susamları dökülüyor mu diye hiç düşünmeden rahatça yiyebileceğimiz zamanları kazanıyoruz böylece. Evde izin vermiyor değilim, sadece benim de mesaim azalmış oluyor haliyle. Çocukların parklarda paylaşımlarının daha da arttığını düşünüyorum. Bakıyorum sırasını bekliyor çocuklar. Kayma diyorsun, daha aşağıda olanlar var. Bekliyor yukarıda. Salıncaklarda olanlar ise kenarda duranları görüp, inelim artık diyebiliyorlar. Beraber oynayalım mı diyenler de var, benimle koşar mısın diyenler de. peşinden coşarak neşelenmeye devam ediyorlardı. Seviyorum parkın bu mesaili halini. Herkes sanki vakti gelince alıyordu yerini. Parkta neşe vardı, parkta çeşit. Tam kalkalım diyorsun simitçi geliyor. Taze. Sıcacık. Mahalle fırınından yeni çıkmış belli. Kokusunu diyorsun uzaktan. Bir çocuk gidiyor elinde bozuk para ile. Arkasından diğeri. Biri birinde görüyor. Karnı aç olmasa bile herkes yemek istiyor. Simitçi memnun. Anneler memnun. Çocuklar da mutlu. Simit dışarıda yeniliyorsa çok mutlu oluyorum aslında. O yüzden ne zaman parka gitsem simit tadını almak ve kızıma da aldırmak istiyorum. Susamları dökülüyor mu diye hiç düşünmeden rahatça yiyebileceğimiz zamanları kazanıyoruz böylece. Evde izin vermiyor değilim, sadece benim de mesaim azalmış oluyor haliyle. Çocukların parklarda paylaşımlarının daha da arttığını düşünüyorum. Bakıyorum sırasını bekliyor çocuklar. Kayma diyorsun, daha aşağıda olanlar var. Bekliyor yukarıda. Salıncaklarda olanlar ise kenarda duranları görüp, inelim artık diyebiliyorlar. Beraber oynayalım mı diyenler de var, benimle koşar mısın diyenler de.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
Burada çok daha net görüyorum davranışın aileden geçtiğini. Anne çok önemli. Çocuk ne görüyorsa onu yapıyor. Ne kadar mutlu veya mutsuz ise onu yaşatıyor hayatında. Bu bağlamda şunu çok net söyleyebiliyorum ki bencilliği de böyle alıyor. Çocuğunu 15 dakikadır salıncakta sallayan anne demiyor ki, kızım başka arkadaşlar da var, onlar da biraz binsin, hadi biz inelim. Oysa orada bekleyen, insin de biz binelim artık diye gözlerinin içine bakan çocuklar var. Çocuk görmüyor tabi ki. Ama asıl anne görmüyor. Daha doğrusu anne görmek istemiyor. Görmek istemeyen, sadece imkan ve olanakların kendi çevresinde dönmesini isteyen bir anne olursa, çocuk da bilemiyor, öğrenemiyor elbette. Ben bu konuda başka bir annenin uyarısını alan bir annenin, cevabından sonra, çocuklara kızmamayı daha çok öğrendim.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
Parklar güzeldir. Minik kalpleri barındırır. Minik kalplere minik mutluluklar verir. Yeter ki olsunlar.<o:p></o:p><br />
<div>
<br /></div>
</div>
Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/12613485142142713356noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4032100824158074877.post-55770033790069655752018-05-08T00:22:00.002-07:002018-05-08T00:22:41.297-07:00Bugün O Gün<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
<br class="Apple-interchange-newline" /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
Ne zaman özel bir gün olsa, bir tarafım güzel şeyler hissettirir, diğer tarafım buruk olur. Çünkü bilirim ki, her özel günün alıcısı olduğu gibi, günün itenleri de vardır. Ve bunun en çok hissedildiği günlerden biri de anneler günüdür. Alıcılarla beraber iticilerin mecburi istikamette olduğu ve birbirlerini anlayarak bu günü geçirdikleri bir tarih olmalıdır diye düşünüyorum.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
Anneler gününde yazmadım o yüzden. Etrafa bakmak istedim. Yüzlere. Sözlere. Gözlere. Hem coşkuda boğuldum, hem hüzünde buruldum. Her iki duygunun da söylediği şey aynı idi, bugün o gün.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
Evet, anneler günü var. Dünyada bir sürü atanmış gün gibi, anneler günü de var. Tek bir güne indirilmez, anneler sadece bir günde hatırlanmaz fikirlerine de katılmıyorum. İnsanların bazen bir şeylere illa itiraz edecekleri bir konu bulmaları gibi geliyor bu konuşmalar. Anneler tabi ki tek bir günün annesi, o günün kahramanı değil ancak o günü ortaklaştırmak, o günde birlikte bir kutlama sebebi oluşturmak da çok güzel. Tabi insanların gözüne eksikliklerini hatırlatırcasına, kendilerini kötü hissettirircesine değil veya en pahalı hediyeyi alma, bir sürü alışveriş yapıp, sanki daha özel olacağını düşünme şekliyle de değil.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
Anne olduktan sonra şunu çok iyi anladım ki, bir anne, kendisine uzatılan bir çiçek veya üzerine bir şeyler yazılmış bir kağıt ile çok mutlu olabiliyor, gözleri dolabiliyor. Kızım bana kumdan boyama resmini getirince, o kadar mutlu oldum ki, kum oldum, deniz oldum, resmin üstündeki Barbie oldum.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
Hepimiz tüketimin o kara kollarına düştük gün geldi. Alabileceğimiz en pahalı hediye, en cafcaflı paket ile çıkmak istedik annemizin karşısına. Belki gençtik. Bilemedik. Öyle sandık. Oysa her anne paketi verirken bize dokunmayı tercih etti. Bizi öpmek onlara yetti. Ve gördüm ki, hediye ne kadar büyük ise, her annenin dudaklarından aynı söz düştü paketin üstüne, “ne gerek vardı”…<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
Anneler gününün tersine işlediği bir durum da, annesi olmayan çocukların tarafı değil, çocuğunu kaybetmiş annelerin tarafı. İşte bu tarif edilemez eksiklik duygusu, yaşanılan bu günü daha zor kılmaktadır. Anne, anne diye elinde çiçeklerle yürüyenleri görünce, apartmanda, bahçede, annesini ziyarete gelmiş çocuk sesleri ile uyanınca, günün mecburi ağırlığı yüreklerine çökmektedir. Bu durum var olan düzeni değiştirmeyi gerekmekte midir? Bence değil. Bu hep böyledir. Düğün de, cenaze de birlikte çıkar yoldan. Ama, büyük bir amayı da beraberinde taşıyarak. Anlayış ve saygı.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
Biz, içimizdeki coşkular ve hüzünlerle, karşımızdakilere yaşadıkları her ne ise, yaşama haklarını vermek zorundayız. Birimiz mutlu ise, diğerinin mutlu olmasını beklemek, birimiz acı çekiyor ise, aynı şeyleri yaşamasını beklememeliyiz. Herkes önüne düşen payı istediği gibi kullanabilmelidir. Yeter ki, yanında oturanı, arkasında duranı, üst komşusunu rahatsız etmesin kişi. Balkona çıkıp elindeki balonları uçururken annesine, komşusunun da gönlündeki balonlarının bir bir sönebileceğini görsün, girsin eve, vazosuna çiçeğini yerleştirsin, bununla kalsın.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
Anneler gününü ne zaman kutlasam. Annesi olmayanları, çocuğunu kaybetmişleri, anne olamayanları, anne olmasa da annelik yapan herkesi düşünmüşümdür. Ve bu duyguların hepsini yaşamış insanlar tanıdığım için, bu duyguların içinde çokça kaybolmuşumdur. Bu bana herkesin günü sahiplenme veya sahiplenmeme konusundaki duygularını hatırlatmıştır. Aslında kişi olarak, kimlerin neler hissedebileceğini hissetsek, kendimizi bu duygular ile biraz donatsak, sevecen bir topluluk haline gelmemiz kaçınılmaz olur.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
Annesini kaybetmiş birisine, anneye alınmış hediyeyi göstermek ile çocuğunu kaybetmiş birisine çocuğunun kendisi için yaptığı el emeği hediyeyi göstermek günün doğalı olmamalıdır. Yaşadığımız her güzel ve mutluluk verici an, bir başkası için geçerli olmayabilir. Hele anne çocuk ilişkisinin konu olduğu durumlarda, bu çok daha öne çıkmaktadır.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
Yani diyeceğim o ki. Bugün o gün deriz de, o özel gün, özelleşir, kimini hüzün, kimini neşe ile karşılar, adı üstünde özel, herkese aynı değil.<o:p></o:p><br />
<div>
<br /></div>
</div>
Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/12613485142142713356noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4032100824158074877.post-67775896759780287302018-05-08T00:21:00.002-07:002018-05-08T00:21:49.360-07:00Tuvalet Kağıdından Dürbün<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
<br class="Apple-interchange-newline" /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
Hayatına öyle veya böyle bir çocuk girmiş bir insanın birçok duygusu yer değiştiriyor, istemeden, farkında olmadan. İlla çocuğunuzun olması gerekmiyor. Yeğeniniz oluyor. Arkadaşınızın çocuğu oluyor. Komşunuzun çocuğu oluyor. Ya da çocuklara yönelik bir iş yapıyor olabiliyorsunuz. Bu durumda daha farklı hissediyor, daha farklı görebiliyorsunuz.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
Çocuk birçok kapıyı açıp, birçok kapınızı da kapatabiliyor. Kimi işini bırakıyor çocuğuyla daha fazla beraber olabilmek için, kimi işine daha fazla sarılıyor çocuğu için. Ama hepsinde ortak nokta çocuğu için olma durumu.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
Çocuğun kişinin hayatını nasıl değiştiriyor konusuna dönersek eğer. Geçen hafta yılsonu sergisi için kızımın anaokuluna gittiğimde fark ettim bunu çok net. İnsanın kendi çocuğuna ait –onların deyimiyle, faaliyetlerine dokunuyor olmak her şeye bedeldi diye düşünüyorum. Üstünde kızımın adını gördüğüm bir sürü<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>resim, yapılmış birbirinden ilginç oyuncaklar. Atıl olan şeylerin kullanılabilme güzelliği. Her birine ayrı şaşırdığım faaliyetler için kullanılmış malzemeler.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
Bir sürü cıvıl cıvıl çocuk. Bir sürü cıvıl cıvıl çocuğa dokunan anne, baba, teyze, anneanne, babaanne, dayı, dede… Dediğim gibi hayatına bir çocuk girmiş ve bundan da çok mutlu olabilmiş herkes oradaydı. Herkes o kadar mutlu ki. Herkes o kadar yerinde ki. İyi ki oraya gelmişler. İyi ki merak etmişler. İyi ki zaman ayırmışlar.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
Ufak zamanlar insanlara çok şey öğretiyor, bu kesin. O gün orada herkes çok şey öğrendi. Çocuk gözüyle hayatı. Çocuk duygusuyla yürümeyi. Çocuk sevinciyle mutlu olmayı. Gözleri dolanlar oldu. Öğretmenlere defalarca teşekkür edenler. Yapılanları inceleyenler. En çok da kendi çocuğuna ait o şeye dokunuyor olabilmeye sevindiler. Benim için ve birçok kişi için bir ilkti bu belki ama, her sene büyüyecek olan farklı konularla, çocuklar bizleri şaşırtmaya devam edeceklerdi, bunu biliyorum.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
İnsanları dinledim. Bir köşeye çekildim izledim. Yanlarında durup bir şeye bakıyormuş gibi yapıp, kulak kabarttım. Hepsindeki ortak coşku çocuklarının yaptıkları faaliyetler için onlara verdikleri emek, onlar için harcadıkları zamandı. Duygulandılar. Konuştular. Birbirleriyle keşke birilerinin de orada olabilmesi üzerine dertleştiler. Çocuk oldular, kendilerine döndüler. Güldüler. Sevindiler.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
Yeni yetişen, yeni şeyler öğrenen bir çocuğun insanın kalbinde didiklediği duygular, o kadar öne çıkıyor ki, insan, çocuktan öte başka şeyleri çok da önemsemiyor. Çocuk, kalbine dokunuyor insanın. Kimi zaman kapının önünde bisiklete binerken, kimi zaman kapıyı açmış apartman görevlisi ile konuşurken, kimi zaman anneanne diyen bir ses ile irkilirken, kimi zaman bir çocuğa hadi gülümse diye poz verdirirken.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
Bakmak zorunda mıyım demişti bir çocuk bana, onu fotoğraflamaya çalışırken. Bir anda sözcükler çıkıverdi ağzımdan, bakma zaten dedim, bakma. Sen bakmadıkça daha güzel olacaksın, daha sen olacaksın. Öbürü ise poz. Adı üstünde poz. Sen poz veremeyecek kadar doğalsın çünkü. O gün bir kez daha pekiştirdim bendeki bilgileri. Çocuk çekmek, doğayı çekmek gibi bir şeydi. Doğa gibi yeşil, doğa gibi taze, doğa gibi temiz, mis kokulu, temiz. Adı üstünde doğaldı yani.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
Çocukla ne kadar çok birlikte olursan, çiçeklerle dolu bir bahçe, güneşli bir sabah, kapısı açık verandadan içeri giren hafif rüzgarın ve arka balkondaki sepetlerin içinde bulunan taze meyvelerin kokusunu alacağın resmin içinde bulursun kendini. Çocuk böyledir, sana bu resmi verir. Bu resim içindeki detayları sen belirlesen de, çerçeveyi o çizer. Onun çizgisinde silgi yoktur. Gerek de yoktur. O resimde soğuk da yoktur. Karlı bir yolda bir terleyerek yürüyebilirsin. Bu resme giren herkes mutlu, herkes neşelidir. Çocuk eline kalem aldırır, sana çöp adamlı şato bile yaptırır.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
İşte ben çocuklu hayat derken bunu diyordum. Çocuk varsa, temas başka. Mesela ben, özellikle o okul sergisinden sonra daha da başka bakar oldum etrafıma. Kullandığım malzeme de bana çok yardımcı. Kızımın bitmiş tuvalet kağıdı kartonlarını boyayıp, dizayn ederek yaptığı dürbün. Yakınlaştırıyor dünyamı.<o:p></o:p><br />
<div>
<br /></div>
</div>
Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/12613485142142713356noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4032100824158074877.post-4261664201370672822018-05-08T00:20:00.003-07:002018-05-08T00:20:56.181-07:00Anneanne Bugün Yemekte Ne Var?<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
<br class="Apple-interchange-newline" />Bebekliğimi ve belli yaşa kadar olan çocukluğumu hatırlamıyorum. En azından bebekken/çocukken ne yediğim hakkında bir bilgim yok. Anne olunca, bir bebeğe bakınca, bebek sana bakınca, bebek ağlayınca, acıkınca, doydu mu diye meraklanınca, doğru mu yapıyorum diye telaşlanınca, okuyorsun kutuların üstünde yazanları, gazete köşelerinde çocuğa yarayanları.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
Şanlıydım. Şanslıydı kızım. En emin ellerde büyüdü. Anneannesi ve dedesiyle. Aldılar koyunlarına. Çıkardılar tepelerine. Kollarında taşıdılar. Avuçlarında baktılar.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
Dediğim gibi çocuğu olunca insan, çeviriyor yüzünü sebzeye, meyveye, yenilebilecek her birşeye. O zaman öğrendim ben, çocukken neler oluyormuş, annem annesinden neler öğrenmiş, öğrendikleri ve benim için yaptıklarını, uygulamalı olarak kısmen de olsa yaptım. Yapamasam da izledim. Çocuk büyütmek ne kadar zor, bunu yaşayan bilir elbette. Ama bu sürecin içindeki en zor ve belki de en önemli şey ise bir çocuğa kazandıracağın beslenme alışkanlığı ve onun doğru beslenebilmesidir. İşte ben yani biz, kızımla ikimiz, bu konuda çok şanslıydık. İkimiz de tecrübeli ellere emanet bu süreçte çok mutlu olduk. Damak tadı değişir mi bilmiyorum ya da damak tadı oluşturulur mu bilemiyorum ama alışkanlıklar sanırım küçücükken başlıyor.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
Suni olmayan birşey mi kaldı günümüzde fikrinden yola çıkarak, bocaladığımız, zorlandığımız oldu. Ama yılmadık. Doğal diyenlere kanmadık. Araştırdık. Bulduk. Yola çıkmaya üşenmeyen dede ile almak istediklerimizi soktuk mutfağımıza.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
Eskiden organik diye birşey mi vardı diye soruyorum anneme. Vardı diyor gülerek. Zaten herşey organikti. Öyle kutuların üstünde yazmıyordu, zaten kutu da yoktu. Bahçesinde tavuk olan, tavuğun bile yapay yemlerle değil, doğal yemlerle beslendiği dönemlerdi o zaman. Tavuk besleyen ve dolayısıyla yumurtası da olan kişilerden alırdık diye ekliyor. Tavuk da öyle birkaç haftada şişmezdi. Onlar için şimdilerde kutu üstünde yazan doğaldır yazısının bir inandırıcılığı yok. Hiç olmamış.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
Herseyden önce, zamanı dışında yenen bir sebzeleri veya meyveleri olmamış onların. O yüzden, mevsimi değil, almayalım sözünü sıkça duydum kızım doğunca. Oysa ben her mevsimde, her meyveyi yemeyi iyi biliyordum. Sera diye birşey mi vardı diye ekliyor annem. Biz öyle gidip bu sera çileği diye baldan tatlı çilek yemedik. Çilek kendi ayında çıkardı, alırdık yerdik, yine yemek için bir dahaki seneyi beklerdik. İşte bu adetler minik bir bebek için de bizim mutfağa girdi.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
Kemik kaynadı bol bol tencere içinde mesela. Bu ne diye sordum çoğu kez, eve girdiğimde duyduğum bu koku karşısında. Annem hemen bir kemik suyuna çorbayı yapar, ikinci güne bırakmazdı bu lezzeti. İçine mutlaka maydonuzu, sarımsağı atardı. Maydonuzu bütün atar, vitamini alsın der, sonra içinden çıkarırdı, boğazına takılmasın diye.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
Nerede meyve, sebze yetiştiren birini bulsalar mutlaka onu takip ederlerdi. Sağlıklı beslenmesi bir tarafa, beslenme eğilimini de bu şekilde kazandırmayı amaçlıyorlardı. Denizden çıkan bir canlı olsa, hemen bizim soframızda bulurdu yerini. Çiftlikte yetişen balık değildi tabakta yenen.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
Hiçbir zaman kutu içinde satılan yoğurt yemedi kızım. İnek veya keçi sütünden yapılmış doğal ev yoğurdu yedi. Bunu başarabildik. Bulabildik, bulduğumuzu değerlendirebildik.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
Evet belki eskilerde olduğu gibi, hindistan cevizi rendeleyip karın ağrısına derman olmasını beklemedik. Kaynak sularından doldurup şişelere, yemeklerini öyle yapmadık ya da susuzluğunu öyle gidermedik, ama 3,5 yaşında olan kızımın beslenme alışkanlığını eskilerin, o tecrübeli elleriyle şekillendirebildik. Elinde brokoli yiyen, en sevdiği yemeklerden birinin enginar olduğu, asitli hiçbir içeceği tanımayan, ayrana bayılan, dalından kopardığı meyveleri ağzına atan, cevizi mutlaka masaya kendisi koyan, salata suyuna ekmek banan bir çocuk oldu. Hiç mi kaçamakları olmadı. Oldu, ama alışmadı, alışkanlığı olmadı. Birisi alışverişe giderken ona salatalık ısmarladı da, şaşırmadık hiç, biz de alıştık.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
Diyeceğim o ki, benim gibi yeniyi tercih etme tutumu sergileyenler, teslim edin bebeklerinizi/çocuklarınızı annelerinizin babalarınızın doğal sofralarına. Hem sağlıklı olsunlar, hem de sağlıklı nasıl olunur bilsinler. Çocuk öğrendiğinden şaşmaz.<o:p></o:p><br />
<div>
<br /></div>
</div>
Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/12613485142142713356noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4032100824158074877.post-24585443083293931182018-05-08T00:20:00.000-07:002018-05-08T00:20:04.388-07:00Babamdan Bir Tatil, Annemden Bilgisayar<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
<br class="Apple-interchange-newline" /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
Okullar kapandı. Gösteriler yapıldı. Balerin olanlar alkışlandı. Korodakiler keyifle dinlendi. Seyirci koltukları hınca hınç doluydu. Anneler babalar. Büyükanneler, dedeler. Torun seyretmek keyifli. Torun değerli. Güzel bir gün yani. Tatil programları hep gösteri sonrasına ertelenmiş. Biletler ona göre rezerve edilmiş.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
Anlatmak istediğim, veliler, çocuklar, çocukların yaptıkları, okulun başarısı falan değil aslında. Bu güzel günde annesi babası mecburi bir arada olan çocuklar, isteksiz konuşan, kısa cümlelerle şu günü tamamlasak diyen ebeveynler. Farklıdır bu çocuklar diğerlerine göre. Diğerleri kostümlerini giyer gelir, onlar ise tedirginlik maskelerini. Bir gözleriyle annelerine, diğeriyle babalarına bakarlar. Birbirlerini sevmeleri için çok şey saklar, çok şey açığa vururlar. Nafile bekleyişler ile tamamlarlar tüm özel günlerini.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
Boşanacağım diye evlenmez sanırım kimse. En azından ben böyle bir örneğe şahit olmadım. İnsanlar çokça sevdikleri, ömür boyu seveceklerini sandıkları kişi ile bir bakarsın başka satırları yazıyor olmuşlar. Birisi paragrafı uzun tutmuş, diğeri devrik cümle kurmuştur. Baş başa iseler sorun yok. Giden hazırlar valizi, çıkar yola. Yola koyan kapıda, varsa son cümle dudaklarda, belki son bakış, belki son sarılış. Duruma göre iyi niyet temennileri. Durum vahim ise, kahrol istekleri.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
Bu senaryo iki kişilik ise zaten sorun yok. Kapı kapanır. Arabaya binilir. Ve sonsuza kadar uzaklaşılır. Ama ya kavgadan ve kararlardan sıyrılıp, başını aşağı indirdiğinde gördüğün başka biri varsa evde. Ya ertelenmişse sebeplerin. Nedenlerin geçersizse. Kapı kapanır, valiz dolaba kaldırılır, gidip sana bakan o çift göze sarılınır. Her ne kadar uzmanlar, çocuklar için mutsuz bir evliliğin sürdürülmesi konusunda karşıt fikirli olsalar da, ebeveynler bazen de olsa, çocuktan yana, yani olabildiği kadar mutlu olalımdan yana kullanırlar tercihlerini.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
Bu tercih kimi ne kadar mutlu eder, uğruna karar verilen çocuğu bile mutlu eder mi bilinmez<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>ama, bunu tercih etmeyip de bu kararı veren anne babalar için, çok önemli bir süreç başlamış demektir. Karı koca olmayı başaramamış ama anne ve baba olmayı başarmak zorunda oldukları bir hayat vardır ellerinde. Zorundadırlar, çünkü en sevdikleri varlıklarının mutluluğu onların davranışlarında saklıdır. Birbirlerini sevmeyi becerememişlerdir belki ama ömür boyu ayrılamayacakları bir sebepleri vardır. Aslında çocuklu ayrılıkları, ayrılık değil, farklı evlerdeki birliktelik olarak da tanımlayabiliriz.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
Başarıyorlarsa ne ala. Konuşuyorlarsa. Çoklu organizasyonlar yapıyorlarsa. Özel günleri asla atlamıyorlarsa. Hatta ve hatta, birbirlerinin yeni hayatlarına, yeni hayatlarındaki kişilere de saygı duyuyorlarsa.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Ama işte her şey bu kadar kolay, bu kadar basit ve düz olmuyor. Bunu başarabilen eminim çok az insan vardır. Duydum. Görmedim. Gördüklerim hiç böyle değildi.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
Yaş günleri. Okuldaki özel günler. Sportif faaliyetleri oldu gördüğüm çocukların. Birbirlerini sevmeyen anne ve babaları oldu. Hatta keşke gelmeseydi diyenleri bile duydum. Bir yaş gününde, çocuklarının arkadaşlarını, onların ailelerini ayrı ayrı yerlerde karşılayan, birlikte fotoğraf çekimini bile fotoğrafçının ısrarıyla yapan, fotoğraf çekilirken sanki birbirlerinin yüzüne bakıyormuş gibi hissettikleri için kameraya bakmayıp, başka yerlere başlarını çeviren eski çiftler gördüm. Şaşmadım mı. Şaştım. Ama gittikçe şaşmamayı öğrendim. Babasının ayrı. Annesinin ayrı yaş günü kutlaması yapılacak olan çocuğun, gerçek gününün hangisinde olacağı konusundaki tartışmayı dinledim. Anne dedi, annemler geldi şehir dışından bu hafta sonu biz kutlayacağız. Baba dedi, beni ilgilendirmez, ben mekanla anlaştım, oğluma da söyledim. Ama ikisi de demedi, buyurun siz de katılın diye. Çünkü o kadar görmek istemiyorlardı birbirlerini.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
Tekli kararlar, bireysel tercihler, çocukların da beklentilerini de değiştirdi ve büyüttü. Artık çocuk çok daha fazla şey istiyor ve bekliyordu. Anne ve babasının kendisi için aldığı bir hediye, hayatı bu şekilde yaşayan çocuklar için yeterli olmamaktaydı. Zaten yollarını çocuklarının özel günlerinde bile ayıran çiftlerin, ortak bir ödül içerisinde olması beklenemezdi.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
İşte o zaman ne oldu. Son karne günündeki gibi, bir uçta annesi, diğer uçta konuştuğu babasının yanından, çocuk koşarak geldi arkadaşlarının yanına. Babam beni tatile götürüyor, annem de bilgisayar almış dedi sevinçle. Bu onu sevindirdi. Artık onun sevineceği şey, alacağı farklı hediyeler olacaktı.<o:p></o:p><br />
<div>
<br /></div>
</div>
Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/12613485142142713356noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4032100824158074877.post-59206949829071757952018-05-08T00:19:00.000-07:002018-05-08T00:19:10.582-07:00Cumartesi Babası<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
<br class="Apple-interchange-newline" /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
Babamdan tatil, annemden bilgisayar başlıklı yazımı okuyan bir okurumun bana yazdığı bir maile istinaden yazmak istedim. Dedi ki, “diyorsunuz ki, ayrı ayrı misafirleri karşılayan anne babalar gördüm.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>O biziz iste”<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
Anlaşamayıp boşanmaya karar veren çiftlerin, bu aşamada karşılıklı verdikleri karar ile mahkemenin kararı çok önemli bir hayata başlangıç ediyor. Eşler birbirlerinden hiç hazmetmiyor ve birbirlerini görmek dahi istemiyorlarsa, hele hele bu konuda kadının çok net bir kararı varsa, mahkeme kararına uyulur ve baba çocuğunu haftada bir gün görür. Eğer eşler bu karara yüzde yüz uyuyorlarsa, baba haftada bir gün baba oluyor ve sonrası 6 gün kendi hayatını yaşıyor. Eğer eşler birbirlerine olan uyumsuzluğunu bir kenara atıp, çocuk için ortada buluşup, mahkeme kararını da kağıt üstünde bırakıyorsa, sonuç harika. Düzenli ve eşit birliktelikler herkesi mutlu ediyor.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
Bir baba çocuğuna haftada bir babalık yapmaz diye devam ediyor bayan. Haftada bir yapılan, açık görüştür diyor. Çocuğunu sadece görmektir. Arkadaşını özlemek gibi. Hadi gel bir kahve içelim der gibi. Eee daha daha nasılsın diye sorar gibi. O babanın diğer altı gündeki hayatında hiç yeri olmayan,<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>ona sığınmak,<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>onunla bir şey paylaşmak isteyen küçücük bir çocuğu altı gün bekleterek yerini sürekli hatırlattığına değiniyor.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
Bir anne, anne, bir baba, baba, çocuksa çocuktur. Bunların hiçbirisi birbirlerinin yerini alamaz. Almaya çalışmak, kişinin kendisini yormaktan başka bir şey değildir. Eğer bir kadın, bir babanın yerini tutacak davranışlar içinde çabaladığını görüyor ve hissediyorsa, orada eksik yaşanan bir şey vardır. Elbette, bunun tam tersi de bir baba için söz konusudur.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
Çocuk başlı başına büyük sorumluluk taşıyan, itina ile, özen ile büyütülmesi gereken ve sevgi gösterilmesi gereken hassas bir varlıktır. Yaşanılan her sıkıntıyı, her olumsuzluğu yaşının elverdiği<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>ölçüde fark eder,<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>hisseder ve o da içinde yaşar. Biz büyükler “kimseye kendimi ezdirmem, kimseye kendimi kullandırmam ya da kimsenin beni üzmesine izin vermem” gibi sözleri bonkörce kullanırız da, bir çocuğun üzülmesine neden olurken, hareketlerimizde bu kadar cimri davranmayız.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
Gelmiyor diyor bana yazan bayan eşi için, gelmiyor. Kendine yeni bir hayat kurmuş, çocuğunu görmek onun için bir hafta sonu faaliyeti. Hafta içinde babamı özledim diyen çocuğun annesi, doktoru, öğretmeni, animasyoncusu veya belki de en nefret ettiği kişisi ben oluyorum diyor. Hastalanıyor. Ödevlerinde sorunlar çıkıyor. Hafta içi arkadaşlarına gitmek istiyor. Dışarıda yemek istiyor. İşten geç çıktığım zamanlar oluyor. Hatta iş için şehir dışına çıktığım zamanlar da oluyor diye ekliyor. Teslim edeceği bir baba yok. Çünkü o saatini cumartesiye kurmuş.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
Gölgesiz çocukların daha güçlü mü, yoksa daha güvensiz mi olacağını zaman gösterir belki ama eksiklerle büyümek, hep bir özlemi çağrıştıracaktır insana. Elinde bavulla yaşanan bir hayat, aidiyet duygusunun hiçe yakın olması. Saate bakıp sürenin dolduğunu görmek. Biriktirilenleri anlatmak. Anlatmadığı bir şeyin kalmaması için hafızanı zorlamak. Ortak yapılması gereken bir organizasyon için neşe ile babayı da dahil etmek.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>İşinin olmaması, vakit ayırabilmesi için içinden dua etmek. Bir çocuğun bir anda büyümesi yani.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
Biliyorum. Gördüğüm örnekler ile duyduğum farklı örnekler var.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Birbirlerini sevmeseler bile ortak adım atan bir çok çift var. Çocuğun istediği anda babasında, istediği anda annesinde olabildiği. Her ikisinin de mesafe olarak birbirlerine yakın olduğu, özellikle büyük şehirler için bu çok önemli. Ayrı hayatlarının olduğu ama noktalı çizgilerle çocukları için birbirlerine bağlandıkları. İkisinin de yokluklarında birbirlerine emanet edebildikleri. Çocuğun bu akşam babama gitmek istiyorum dediğinde, büyük bir hazırlık, büyük bir plan, önceden yapılması gereken rezervasyonun olmadığı. Babasının evine gitmesi için randevulaşmadığı. Kendisinin de zaten o evin bir parçası olduğunu bildiği hayatlar var.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
Bana yazan bayan o kadar öfkeli ki, çocuğuma kiralık baba tutmuş gibi hissediyorum. Sanki gel çocuğuma hafta sonları babalık yap, baba özlemini tatsın diye bu düzeni kurmuşum diyor. Bir baba sadece hafta sonu gördüğü, iki yürüyüp, bir aktivite yaptığı çocuğuna nasıl doyar. Nasıl içinde olmaz çocuğun okuldaki başarılarının ve başarısızlıklarının. Babalar alınmasın lütfen, tersine bir örnek henüz görmediğim veya duymadığım için yazamıyorum. Yani sadece hafta sonu anneye verilen bir çocuk kararıyla karşılaşmadım. Bu durumda ona da hafta sonu annesi diyebilirdim.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
İşte çocuklar, içindeki bu boşlukların kapanması ve mutluluklarının para ile karşılanması sonucu bir çok hediye ve ikram ile hayata dahil ediliyorlar. Ortak alanlarında bile bir bakıyor ki çocuk, annesi masanın bir ucunda, babası diğer. Gözleri bile değmiyor birbirlerine.<o:p></o:p><br />
<div>
<br /></div>
</div>
Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/12613485142142713356noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4032100824158074877.post-11871304810803887702018-05-08T00:16:00.002-07:002018-05-08T00:16:10.974-07:00Bir Kutuya Sığınca<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
<br class="Apple-interchange-newline" /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
Filmlerde mi oluyor bilmiyorum, bir kutuya sığdırıyor herkes yaşadıklarını. Yani özel sandığı tüm detayları. Kiminde bir iki fotoğraf, kiminde bir bilet, kiminde bir çerçeve, bir kartpostal, ama çokça hatıra, çokça açılınca hüznü veya tebessümü çağıran anı.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
Benim böyle bir kutum olmadı. Olsa da ilgili amaca hizmet edemezdi, 1 ayda dolardı zaten. Bu iyi mi, bir şans mı bilmiyorum. Ya da bu benden mi kaynaklanıyor, onu da bilmiyorum. Yani ben iyi hissettiğim her anımı arşivlerken, hatıralarıma saygı mı duyuyorum, yoksa ben her özel anımı saklarken, asıl saklamam gerekenleri değersizleştiriyor muyum. Bilemedim.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
Heves ettim, bir kutu ve bir valizle kapıdan çıkmaya. Ama bavulu hiç iki gömlek, bir pantolon, bir kazakla kapatamadım. Hem de filmlerdeki gibi askılarıyla içine koymasam da. Ben akşam bir arkadaşıma kalmaya gittiğimde bile, o bavuldan büyük oldu el çantam hep.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
O gidenler geri döndü mü. Açtılar mı dolaplarını yine. Aldılar mı geri kalanları. Geri kalan var mıydı çekmecelerde zaten. Ben görmedim. Herkes o bavula koyduğu eşyalarla yetindi. O kutuya sakladıklarıyla doydu.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
Bir kutuya sığınca hayat, insan çıkıp gidebiliyor fotoğrafın içinden kolayca. Sığmayınca kutuya sakladıklarınız, fotoğrafta manzara oluyorsun, bilette para, çerçevede çivi. Oturuyorsun yerinde.<o:p></o:p><br />
<div>
<br /></div>
</div>
Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/12613485142142713356noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4032100824158074877.post-23518437760668415922018-05-08T00:15:00.002-07:002018-05-08T00:15:28.810-07:00Kumru<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
<br class="Apple-interchange-newline" /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
Kumru kuşu öterdi babaannemin bahçesinde. Bizi, sabahları çay bardağının içine koyduğu kaşığı sallayarak uyandıran dedemizden önce uyandırırdı. Sessizdi her daim ortam. Ayak sesleri. Korna sesleri olmazdı. Güneşin sabah ışıkları tülden süzer, gözlerimize vururdu. Ha gayret biraz daha uyuma hevesimizi kursağımızda bırakırdı. Bu evde sabah erken olurdu. Hepimiz gözü kapalı yerdik yağlı ekmeklerimizi.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
Kışsa eğer veya soğuk bir baharsa, dedem üşümeyelim diye erkenden kalkar,- dedem zaten hep erkenden kalkardı ya, sobayı yakardı. Üstüne çaydanlığı koyar, demine bırakırdı. Birazdan kendi stiliyle yaptığı zil sesiyle yavaş yavaş kapılar açılmaya başlardı. Homurdananlar olursa, kızardı babaannem, çocukları uyutmadın diye. Babaannem zaten hep bizi tutardı.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
Otururduk masaya bir telaş. Mis kokulu kızarmış ekmek. Közde pişmiş sucuk. Babaannemin gözlemeleri. Süzülmemiş çay. Peynir ve dalından kopmuş süt fındıklar. Karmaşa ve kargaşa halinde, yüksek sesler eşliğinde biterdi kahvaltımız. Ağabeylerimiz bizden önce kalkardı sofradan. Biz küçükler yarışırdık bitirmek için kalanları. Doydunuz mu derdi babaannem. Doyduk derdik. Çok doyduk.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
Yıllar sonra düşünüyorum da, biz çocukluğumuza doymuşuz. Biz çocukluk anılarımızın bize olan yetmesiyle bir ömür mutlu olmuşuz. Doymuşuz yani babaanne. Sizin sevginizle yeterince doymuşuz.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
Küçüklük anılarımın en güzellerini oluşturuyordu o bahçeli, güzel ev. Şimdi kumru kuşunun gerçek hikayesindeki gibi boynumda taşıyorum o izleri. Ne zaman kumru sesi duysam, elim boğazıma gidiyor. Düğümleniyorum.<o:p></o:p><br />
<div>
<br /></div>
</div>
Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/12613485142142713356noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4032100824158074877.post-87098602453655728052018-05-08T00:14:00.002-07:002018-05-08T00:14:46.156-07:00Anne Oldum Hayata Uyandım<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
Bir gün 24 saatmiş ve her saat aynı enerji ile yaşanırmış. Öğrendim. Hayatta kaygı diye bir şey varmış, bunu hissettim.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
2 ay önce anne oldum. Kokumla rahatlayan, göğsümde huzur bulan, küçük elleri, incecik parmakları olan bir kızım oldu. Ve ben hayata uyandım.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
Sezeryan olmuştum, dikişlerim inanılmaz acıyordu. Bir tarafta dikişlerim, bir tarafta süt kokulu dudakların şapırtıları ile beraber açtık mutfağın ışığını geceleri. İnsanın canı hem çok yanar, hem de hiç yanmaz mı. Hık sesine uyku böldük, bölünen uykuyu hiç talep etmedik ilerleyen dakikalarda. Umurumda değildi, kasık ağrılarım, dikişlerimin atması. Fişek gibi kalkabiliyordum yatağımdan her sesinde.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
Aynasız yaşamaktı anne olmak. Göbeğine bakmadan. Saçını taramadan başlamaktı gün getirilerine. Kulağım üç saate bire kurulmuştu, ben çalıyordum için için, kimse duymuyordu.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
Sebepsiz, nedensiz, mekansız, kimsesiz ağlamaktı anne olmak. Annemi fark etmekti anne olmak, çok gecikmekti bunun için.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
Hiç sevmemekti çok sevdiklerini, vazgeçebilmekti hepsinden. Sabah keyfi çayından. Sona bıraktığın kayısı yumurtandan.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
Bebeğim. Dolu dolu söylenecek kadar bebek. Bana ihtiyacı olan, benim karnını doyurabileceğim, benim altını temizleyebileceğim, benim uyutabilip, benim koklayabileceğim. Benim yani, benden başkasının değil.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
Anne oldum, güçlendim, daha bir diklendim, bütün bebekleri koruyabilirim, onlar için çok şey yapabilirim. Nerden başlasam? Anne oldum, gücüm kırıldı, zayıf düştüm, yenildim. Bebeğim bensiz olamaz, ona benden daha iyi kim bakabilir. Onu kimseye emanet edemem, ona kimse dokunamaz, kimse göğsüne alamaz dedim. Ağladım. Ben ne oldum, bilemedim.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
Önceleri ev uyku yuvasıydı, şimdi kızıma kavuşma köşkü. Bütün marketler sipariş alıyor, bütün eczaneler kalfalarını yolluyormuş, dışarı çıkmaya gerek yokmuş. Alışverişten eve kısa bir mesafe varmış. Yoksa da yokmuş, alışveriş olmasa da olurmuş.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
Çok nefes nefese kaldım ben ama sabaha kadar hiç nefes dinlememiştim. Anladım ki, anneler bebeklerini değil, bebekler annelerini doğuruyormuş. Ben her aguda adım atmayı öğrendim. Yürümek için zamanım çokmuş.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
Sebepsiz, nedensiz, mekansız, kimsesiz ağlamaktı anne olmak, annelik ortada yaşamaktı tüm gizliliklerini. Dingileştirmişti beni annelik. Asileştirmişti beni annelik. Bütün karın ağrıları, sancıları hıçkırıkları benim olmalıydı, buna haykırıyordum.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
Ayaklarını avuçlarımda saklıyordum, ellerini koynumda. Üflüyordum üflüyordum, daha sıcak olsunlar diye. Kulağına yaklaşıyordum, ninni okuyordum okuyordum, daha çabuk uyusun diye.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
Aramamalıydı beni kimse, açmamalıydım hiçbir telefonu. Çalmamalardı vaktimi, öptüğüm koca yanaklı prensesten. Prenses uyanmalı ama onu öpen kurbağa ben olmalıydım. Kızıma tüm masalları ben yazmalı, bütün masallarda onunla ben oynamalıydım.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
Her sene aldığım onlarca kıyafete şöyle bir göz gezdirdim de, benim hiç kusmuklu gömleğim olmamıştı. Ve şimdi vitrine bakar gibi odasında onu izliyorum. Gün doğuyor, öğlen oluyor, geceyi görüyoruz, ben vitrinden uzaklaşamıyorum.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
Banyo yaparken, sütümden içerken, bana bağlı bir çift göz. Biri beni gözetliyor. Biri kalbime 24 saat ışık tutuyor, kamerayı kapatmıyor. Biri beni gözetliyor, kalbime, ruhuma yazdığı senaryoyu oynatıyor.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
Tüm rolleri kabul etmekti anne olmak. Sabahı karşılamak, günü planlamadan yol almak, ense kokusunu sürüp süslenmek, saatsiz, vakitsiz yaşamaktı anne olmak.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
2 ay önce anne oldum. Ve ben hayata uyandım. Şubat 2011<o:p></o:p><br />
<div>
<br /></div>
</div>
Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/12613485142142713356noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4032100824158074877.post-56050367891247071892018-05-08T00:12:00.002-07:002018-05-08T00:12:48.709-07:00Kurabiye Kokusu<div class="MsoNormal">
<br class="Apple-interchange-newline" />Evine gidip resmini çekeceğim bir çocuk yaşgününde, beni geçmişe getiren kokudur mutfaktan gelen kurabiye kokusu. Bana, beni, arkadaşlarımı, annemi ve yaşadığım onlarca yaşgününü hatırlatır.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Bizim zamanımızda parti evleri yoktu. Parti malzemeleri de. Bizdeki en büyük lüks yapılacak şatafatlı, kocaman pastaydı. Arkadaşlarımıza hava atacağımız o pasta ile birkaç ay böbürlenir, hem de böğürtlenli diye desteklerdik duygularımızı. İşte o kadar. Bizi mutlu eden evin içine dolan 6-7 arkadaş,masanın arkasına geçilip çekilen 1-2 kare fotoğraftı. Çirkin veya güzel çıkma alternatiflerinin baştan satın alındığı dönem. Yani bakalım güzel değilse, bir daha çekelim olmadığı dönemler. Ve tabiki anne kurabiyesi.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
İşte o koku, bana hep o günleri hatırlatır. Sıcak. Masum.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Ne zaman evde bir yaşgünüolduğu söylense banakoşarak giderim kurabiye kokusunu duymaya.</div>
Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/12613485142142713356noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4032100824158074877.post-87570567763860006032018-05-08T00:11:00.002-07:002018-05-08T00:11:40.407-07:00Kat Kat ElbiseBizim zamanımızda bu kadar marka, bu kadar mağaza yoktu. Öyle çocukların kendine has tarzları da. Çeşit çeşit, model model berelerimiz de, elbiselerimiz de. Bir kere, berelerimizi anneannelerimiz, babaannelerimiz örerdi, atkıları da ona uygun takım yaparlardı. Bakıyorum da eski resimlere, pastamızla poz verirken, bir bayramda ziyaret ederken giymişiz en güzel kıyafetlerimizi. Zaten öyle bir sürü de resmimiz yokmuş.<br />
<br />
<br />
<br />
Kulakları çınlasın halamın.Dikiş öğretmeniydi. Bütün marifetlerini bizim üstümüzde denerdi. Ne zaman bana bir elbise dikecek olsa, ona söylediğim ilk söz, “kat kat olsun hala, kat kat” O eteklerle fır dönmek, poz vermek çok havalıydı. Kırmızı olurdu, pembe olurdu, bal peteği modeli olurdu, olurdu, hep istediğim gibi olurdu.<br />
<br />
<br />
<br />
Bayramlarda yeni giymek. Bayramlarda birbirimizin kıyafetlerine bakmak. Çocukça bakışmalar ile başkalarını süzmekti bizim eğlencemiz. Öyle hafta sonları caddeye inip, birkaç yeni bir şey alıp, hemen üstümüze geçiremedik. Mutluyduk. Yetti bize. Çocukluğuma dair hatırladığım en güzel hatıralardan biriydi bu. Bayram geliyor, yeni elbisem olacak.<br />
<br />
<br />
<br />
“Kat kat olsun hala, kat kat”Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/12613485142142713356noreply@blogger.com0