In PLOG

Dünyayı Flu Al


Acaba 6 yaşındaki çocuk, arkadaşlarına, rokfor peynirli kanepeyi tattınız mı derken, arkadaşı da ona gujer ve mokka daha lezizdi mösyö diye mi cevap veriyor diye meraklanmadım değil. Şatoda yaşayan, kökleri kraliyet ailesine uzanan, zaten dadısının sabah kahvaltısında tartine ekmeği arasına emmantel peyniri ile beslediği çocuklardan bahsetmiyorum.

Çok istenir oldu her özel günü farklı kılmak, farklı yaşamak ve yaşatmak. Aslına bakarsanız yaşatmak. Yaşamayı ertesi güne saklıyoruz. Ertesi gün yaşıyor çoğu kişi. Çünkü  verdikleri davetin kokuları ve konuşmaları ertesi gün düşüyor postalarına. Ay ne güzel olmuş. Ay ne şıktı etraf. Ay harika bir pasta idi. Ay her detay çok iyi düşünülmüştü. İşte onlar o anda başlıyorlar koltuklarına yayılıp, zaferi kutlamaya.

Düğünden bahsetmiyorum. Çocuk yaş gününden bahsediyorum. En son bir arkadaşımın bizzat katıldığı, 5 yıldızlı bir otelin salonunda öğleden sonra içkili kokteyl ile şekillendirilen ve detaylarını duydukça gözlerimin açıldığı bu davete şaşkınlığım gölge düşürürdü kesin. Arkadaşım ise, o kadar alışmış ki, çocuğunun arkadaşlarının yaşgünüleri, onda acaba sıradaki nasıl olacak beklentisini doğurmuş. Ona sordum, sen bu salona nasıl gireceksin diye. Öyle ya, buranın davetlisi bir gün davet eden olacaktı kendi salonuna. Bilemiyorum dedi, düşünerek.

Neden birşeyleri basit yaşayamıyor, neden her sahiplendiğimiz şey için hep bir şeyleri geçme, hep birilerini yenme gayreti içinde kararlar veriyoruz. Oysa en düşünülmesi kolay ve en sade olacak olan bir davet değil midir çocuk yaşgünü. Bir pasta, çokça gürültü, büyüklerin sevgi dolu bakışlarından öte ne olabilir ki başka süs.

Yaşgünü bir sosyalleşme ve geniş kitlelere yayılma eğilimi içinde yaşanıyor çoğu zaman. Buna itirazım yok. Kalabalık aileler, eşler, dostlar mekanı gürültülü hale getirebilir. Getiriyorsa da ne güzel zaten. Herkes sevdiği insanın yanında yer alırmış sözünden yola çıkarsak, senin için birilerinin orada, o istediğin yerde olması çok nazikçe. Ama ben hep birşeyleri katlama merakı içindeki davetlerin çocuk organizasyonlarına da yansımasını kaldıramıyorum. Çocuğun bu beklenti eşiğinde ne kadar hızla tepelere çıktığını görmemelerini ve çocuklara aslında ne kadar büyük kötülük yapıldığını da anlamıyorum. Kuzey yaşgününü, Kerem gibi parti evinde yapamasa üzülecek mi? Annesi kocasına dertlenecek mi? Daha az mı eğlenecek? Yaşgünü daha mı az hatırlanacak?

Yaşgünü kesinlikle kutlanmalı. Kişi senede bir gün kendine ait olan bu günü, sevdikleriyle beraber, yaşına bağlı olarak, gerek yemek yiyerek, gerek eğlenerek, gerek sohbet edip, gerekse de bir pasta keserek anmalıdır diyorum. Pasta da değil, hatta son zamanlarda mum simgesi oldu bu özel günün. Çünkü herkes her an pastaya hazırlıklı olmadığı için, bir kurabiyenin üstüne, bir dilim kekin üstüne, hatta bazen bir meyvenin bile üstüne iliştirip bir mumu, dilek tutmak isteyebiliyor. Ne güzel anılmak, ne güzel özel bir günü bir anlığına da olsa kucaklamak.

Bizim aile de öyledir. Minik bir bebekten, en yaşlı dedemize kadar, mutlaka bir telefon, bir hatırlama yaşatılır gün sahibine. Bu insanı mutlu eden ufacık bir şey bile olsa, çok önemlidir. Kişi düşünüldüğünü hissederse, düşünmeyi, değer verildiğini hissederse değer vermeyi öğrenir. Büyük paketler, küçük paketler değildir her zaman sözkonusu olan. Ama bir çocuğun hakkıdır, kurdelelerle sarılmış bir kutuyu merakla açması. Ona bu şansı vermek ne zordur, ne de pahalı. Yani dünyadaki en kolay şey, bir çocuğu mutlu etmektir. Ama maalesef bir çocuğu mutsuz etmek de o kadar kolay olmuştur artık.

Minik minik yapılan köftelerin üzerine koyulan kürdanlar gördüm. Kürdanların üstüne Mira 3 yaşında yazılıp, yapıştırılmış etiketler gördüm. Kürdanlar biterse diye, tabağın yanına mekan sahibinin koyduğu kürdanlar etiketsiz diye kızan anneler gördüm. Bu anneleri taklit eden kızlar gördüm. Kağıttan tacı yırtıldığı için yaş günüm olmasın diye ağlayan çocuklar gördüm. Zeynep’in yaşgününe palyaço gelemediği için, harçlığını biriktirmeye karar vermesini gördüm. Kaan’ın pastası büyük olmayınca mumu üflememesini gördüm. Bunlardan daha fazlasını gördüm. Bunlardan çok daha fazlasını duydum.

Masalarımız vardı vitrinlerin önünde. Büyük masalarımız. Üstünde pohaçalar, pudra şekerli tartlar, limonlu kakaolu kekler, patates salatası, kurabiyeler ve ev yapımı pasta olurdu. Mevsimine göre bazen çilekli, bazen böğürtlenli, bazen muzlu. Ya çikolatalı ya beyaz kremalı.  Ama çok leziz, çok güzel. Akrabalar, kuzenler, arkadaşlar. Hep bir arada. Evde. Salonda. Herkesin kendisine bir yer bulduğu, kiminin yere, kiminin sandalyeye oturduğu, sandalyesinin tüllerle kaplı olmadığı, birazdan kapı çalınıp içeriye örümcek adamın girmediği evler vardı. Evler vardı, sarı ışıkları yanardı akşam olunca, ama anneler sohbete devam eder, çocuklar gelen oyuncaklarla oynar, ilerleyen saatlerde babalar katılırdı.

İmkanlar arttıkça, kazançlar çoğaldıkça, hizmetler evlerin dışına çıktıkça, tercihler de kendi yerlerini değiştirebiliyorlar. Aslına bakarsanız, eğer imkan var ise, annenin de bir anlamda bu özel günde hizmet görmesini, çocuğuyla bu günü yaşamasını, gelen dost, akrabalar ile sohbet etmesini kesinlikle bir şans olarak görüyorum. Çünkü bu karmaşa, çoğu zaman insanın neyi, nasıl yaşadığını fark ettirmiyor. O yüzden bardağına çay koyan, çayına şeker tutan, boş tabağını önünden alan birilerinin olması çok güzel. İşte çocuğuna sarılıp, kameraya gülümseyebilirsin, çünkü yorgun değilsin, güzel çıkacaksın.

Anlamadığım şu. Bütçe arttıkça, organizasyonun derecesinin de artması. Neden büyük imkanlara sahip bir insan, bir çocuk yaşgününe inip, parasını bozduramıyor. Bir çocuk yaşgününde herşeyi basit düşünemiyor. Neden ne kadar fazla, o kadar iyi olduğunu sanıp, çocuğuna öyle yetmeyi tercih ediyor.



6 yaşındaki bir çocuğa yapılan yaşgününün şekli itibariyle, anne ve babasının ileride onun için planladığı düğünün detayları beni hayal dünyama itiyor. Güzel de kurarım vesselam. Çocuk olmama gerek yok. Bu hayal için zaten o çocuk da çoktan büyüdü. Çok da şey istiyor. Diyor ki ayın yüzeyinde fotoğrafçıya, “dünyayı flu al, bizi netle, instagrama koyacağım.”

Related Articles

0 yorum:

Yorum Gönder