In PLOG

Kumru


Kumru kuşu öterdi babaannemin bahçesinde. Bizi, sabahları çay bardağının içine koyduğu kaşığı sallayarak uyandıran dedemizden önce uyandırırdı. Sessizdi her daim ortam. Ayak sesleri. Korna sesleri olmazdı. Güneşin sabah ışıkları tülden süzer, gözlerimize vururdu. Ha gayret biraz daha uyuma hevesimizi kursağımızda bırakırdı. Bu evde sabah erken olurdu. Hepimiz gözü kapalı yerdik yağlı ekmeklerimizi.
Kışsa eğer veya soğuk bir baharsa, dedem üşümeyelim diye erkenden kalkar,- dedem zaten hep erkenden kalkardı ya, sobayı yakardı. Üstüne çaydanlığı koyar, demine bırakırdı. Birazdan kendi stiliyle yaptığı zil sesiyle yavaş yavaş kapılar açılmaya başlardı. Homurdananlar olursa, kızardı babaannem, çocukları uyutmadın diye. Babaannem zaten hep bizi tutardı.
Otururduk masaya bir telaş. Mis kokulu kızarmış ekmek. Közde pişmiş sucuk. Babaannemin gözlemeleri. Süzülmemiş çay. Peynir ve dalından kopmuş süt fındıklar. Karmaşa ve kargaşa halinde, yüksek sesler eşliğinde biterdi kahvaltımız. Ağabeylerimiz bizden önce kalkardı sofradan. Biz küçükler yarışırdık bitirmek için kalanları. Doydunuz mu derdi babaannem. Doyduk derdik. Çok doyduk.
Yıllar sonra düşünüyorum da, biz çocukluğumuza doymuşuz. Biz çocukluk anılarımızın bize olan yetmesiyle bir ömür mutlu olmuşuz. Doymuşuz yani babaanne. Sizin sevginizle yeterince doymuşuz.
Küçüklük anılarımın en güzellerini oluşturuyordu o bahçeli, güzel ev. Şimdi kumru kuşunun gerçek hikayesindeki gibi boynumda taşıyorum o izleri. Ne zaman kumru sesi duysam, elim boğazıma gidiyor. Düğümleniyorum.

Related Articles

0 yorum:

Yorum Gönder