In PLOG

Tuvalet Kağıdından Dürbün


Hayatına öyle veya böyle bir çocuk girmiş bir insanın birçok duygusu yer değiştiriyor, istemeden, farkında olmadan. İlla çocuğunuzun olması gerekmiyor. Yeğeniniz oluyor. Arkadaşınızın çocuğu oluyor. Komşunuzun çocuğu oluyor. Ya da çocuklara yönelik bir iş yapıyor olabiliyorsunuz. Bu durumda daha farklı hissediyor, daha farklı görebiliyorsunuz.

Çocuk birçok kapıyı açıp, birçok kapınızı da kapatabiliyor. Kimi işini bırakıyor çocuğuyla daha fazla beraber olabilmek için, kimi işine daha fazla sarılıyor çocuğu için. Ama hepsinde ortak nokta çocuğu için olma durumu.

Çocuğun kişinin hayatını nasıl değiştiriyor konusuna dönersek eğer. Geçen hafta yılsonu sergisi için kızımın anaokuluna gittiğimde fark ettim bunu çok net. İnsanın kendi çocuğuna ait –onların deyimiyle, faaliyetlerine dokunuyor olmak her şeye bedeldi diye düşünüyorum. Üstünde kızımın adını gördüğüm bir sürü  resim, yapılmış birbirinden ilginç oyuncaklar. Atıl olan şeylerin kullanılabilme güzelliği. Her birine ayrı şaşırdığım faaliyetler için kullanılmış malzemeler.

Bir sürü cıvıl cıvıl çocuk. Bir sürü cıvıl cıvıl çocuğa dokunan anne, baba, teyze, anneanne, babaanne, dayı, dede… Dediğim gibi hayatına bir çocuk girmiş ve bundan da çok mutlu olabilmiş herkes oradaydı. Herkes o kadar mutlu ki. Herkes o kadar yerinde ki. İyi ki oraya gelmişler. İyi ki merak etmişler. İyi ki zaman ayırmışlar.

Ufak zamanlar insanlara çok şey öğretiyor, bu kesin. O gün orada herkes çok şey öğrendi. Çocuk gözüyle hayatı. Çocuk duygusuyla yürümeyi. Çocuk sevinciyle mutlu olmayı. Gözleri dolanlar oldu. Öğretmenlere defalarca teşekkür edenler. Yapılanları inceleyenler. En çok da kendi çocuğuna ait o şeye dokunuyor olabilmeye sevindiler. Benim için ve birçok kişi için bir ilkti bu belki ama, her sene büyüyecek olan farklı konularla, çocuklar bizleri şaşırtmaya devam edeceklerdi, bunu biliyorum.

İnsanları dinledim. Bir köşeye çekildim izledim. Yanlarında durup bir şeye bakıyormuş gibi yapıp, kulak kabarttım. Hepsindeki ortak coşku çocuklarının yaptıkları faaliyetler için onlara verdikleri emek, onlar için harcadıkları zamandı. Duygulandılar. Konuştular. Birbirleriyle keşke birilerinin de orada olabilmesi üzerine dertleştiler. Çocuk oldular, kendilerine döndüler. Güldüler. Sevindiler.

Yeni yetişen, yeni şeyler öğrenen bir çocuğun insanın kalbinde didiklediği duygular, o kadar öne çıkıyor ki, insan, çocuktan öte başka şeyleri çok da önemsemiyor. Çocuk, kalbine dokunuyor insanın. Kimi zaman kapının önünde bisiklete binerken, kimi zaman kapıyı açmış apartman görevlisi ile konuşurken, kimi zaman anneanne diyen bir ses ile irkilirken, kimi zaman bir çocuğa hadi gülümse diye poz verdirirken.

Bakmak zorunda mıyım demişti bir çocuk bana, onu fotoğraflamaya çalışırken. Bir anda sözcükler çıkıverdi ağzımdan, bakma zaten dedim, bakma. Sen bakmadıkça daha güzel olacaksın, daha sen olacaksın. Öbürü ise poz. Adı üstünde poz. Sen poz veremeyecek kadar doğalsın çünkü. O gün bir kez daha pekiştirdim bendeki bilgileri. Çocuk çekmek, doğayı çekmek gibi bir şeydi. Doğa gibi yeşil, doğa gibi taze, doğa gibi temiz, mis kokulu, temiz. Adı üstünde doğaldı yani.

Çocukla ne kadar çok birlikte olursan, çiçeklerle dolu bir bahçe, güneşli bir sabah, kapısı açık verandadan içeri giren hafif rüzgarın ve arka balkondaki sepetlerin içinde bulunan taze meyvelerin kokusunu alacağın resmin içinde bulursun kendini. Çocuk böyledir, sana bu resmi verir. Bu resim içindeki detayları sen belirlesen de, çerçeveyi o çizer. Onun çizgisinde silgi yoktur. Gerek de yoktur. O resimde soğuk da yoktur. Karlı bir yolda bir terleyerek yürüyebilirsin. Bu resme giren herkes mutlu, herkes neşelidir. Çocuk eline kalem aldırır, sana çöp adamlı şato bile yaptırır.

İşte ben çocuklu hayat derken bunu diyordum. Çocuk varsa, temas başka. Mesela ben, özellikle o okul sergisinden sonra daha da başka bakar oldum etrafıma. Kullandığım malzeme de bana çok yardımcı. Kızımın bitmiş tuvalet kağıdı kartonlarını boyayıp, dizayn ederek yaptığı dürbün. Yakınlaştırıyor dünyamı.

Related Articles

0 yorum:

Yorum Gönder